Tüketim toplumu olduk ya...
Bir meta gibi birbirimizi tüketmek mecburiyetimiz var sanki...
Oysa Yüce Allah, çiçeği yapmış, arıyı yaratmış...
Bal olmuş, şifa olmuş...
Hepimiz, birbirimize gerekliyken, birinin diğerini yok etmesi aslında kendini yok etmektir...
Bugünkü öykümüz de işte öyle bir şey...

* * * *

Bir zamanlar, ülkelerden birinin kralı, sürekli birbiriyle kavga eden, geçimsiz üç oğlunu, ülkesinin üç ayrı kesimine yollamış ve:
Bana en değerli armağanı getiren kim olursa, tahtımı ona bırakacağım demiş...
Kardeşlerden biri, ülkenin gizemli doğu kısmında,
halı tüccarları arasında bulmuş kendisini. Gücünü göstermiş...
Bileğinin hakkıyla, bir uçan halı sahibi olmuş...
Öbür kardeş ise düelloda kılıcını konuşturmuş ve
babası için gizemli bir dürbün kazanmış...
Bu öyle bir dürbünmüş ki, sahibinin istediği yeri ve kişiyi gösteriyormuş...
Usta bir ok atıcısı olan en küçük kardeş ise
gittiği yerde bir ustalık sınavından geçmiş...
Becerisini görmek üzere, bir çocuğun başının üzerine koydukları elmayı vurmasını istemişler...
Başarırsa, hayat elmasını kazanacakmış.
Bu elma, her derde devaymış, her hastalığı iyileştirirmiş...
En küçük kardeş, çocuğu da vurabilirim korkusuyla kan ter içinde kalsa da, elmayı kazasız belasız tam ortasından vurmayı başarmış.
Bu sefer, kendisine:
O kadar ustaysan, çocuğun başı üzerindeki elmayı
gözlerin kapalıyken vur ki, hayat elmasını kazanasın
demişler.
En küçük kardeş düşünüp taşınmış, vazgeçmiş oku atmaktan...
Neticede, işin ucunda bir çocuğun hayatı varmış...
Bunun üzerine, çevresindekiler:
Tam kaybettiğini sanırken kazandın demişler.
Her ne pahasına olursa olsun kazanmak istemedin. Hayat elması artık senin.
Küçük kardeş de babası için bu değerli elmayı alıp yola koyulmuş...
Üç kardeş, ülkelerine dönmek için önceden konuşup sözleştikleri yerde buluşmuşlar.
Bir araya geldiklerinde, babaları için aldıkları hediyeyi birbirlerine göstermişler.
Kardeşlerden biri, övünerek dürbünü göstermiş.
Hepsi merakla dürbüne bakıp saraylarını görmek istemişler. Bir de bakmışlar ki, babaları ölüm döşeğinde...
Hemen nasıl gideceklerini düşünmüşler.
Büyük kardeş, uçan halısına buyur etmiş onları... Saraya vardıklarında ise babaları en küçük kardeşin verdiği hayat elmasını yiyerek iyileşmiş.
Böylece, üç geçimsiz kardeş, yalın bir gerçeği anlamışlar: Birlik olmak, ayrılmaktan iyidir.

* * * *

Bugününüz dünden daha iyi olsun. Mutlu ve huzurlu günler dileğiyle...