Sema Danışmaz kanserle 16 yaşında tanıştı. Küçük yaşında verdiği mücadeleyle kanseri yendi ama ardından diğerleri geldi. Üç kez mücadele etti bu hastalıkla. Ve yine o kazandı.

Çünkü Sema Danışmaz kanseri kendini yenebilecek bir hastalık olarak hiç görmedi. Ve o her sabah hayata kocaman bir gülümsemeyle başlıyor. Böylelikle hem ayakta hem de hayatta kalmayı başarıyor

Yakalandığı kanseri 3 kez yenmeyi başaran Sema Danışmaz'ın hayat mücadelesi hep devam etti ve kanserle mücadele edenlere ışık oldu. Hayatını lösemili çocuklara adadı. LÖSAM'da yönetim kurulu üyesi olarak görev yapan Danışmaz'ın ayrıca 'Altın Kızlar' adını verdiği harika bir de ekibi var. Danışmaz, evinin bir odasını mum atölyesine dönüştürdü ve yaptığı bu mumlarla hayatını kazanıyor. Güzel enerjisini net bir şekilde hissettiğimiz Sema Danışmaz'la sıcacık bir sohbet gerçekleştirdik.

BURCU DÜZGÜN: Kimdir Sema Danışmaz? Neler yapar gündelik hayatında?

SEMA DANIŞMAZ: Sema Danışmaz yaşam boyunca hem ayakta kalma hem hayatta kalma mücadelesi vermiş biri. Bu mücadelenin sonucunda bugünlere geldim diyebilirim, tek kelimeyle hayatımı özetlersem benim yaşantım LÖSAM diyebilirim.

BURCU DÜZGÜN: Hayatınız LÖSAM üzerine kurgulu diyebilir miyiz?

SEMA DANIŞMAZ: Evet, kesinlikle şu an LÖSAM üzerine kurgulu bir yaşantım var. Tabii kendi işim de var, kendi işimden arta kalan zamanım LÖSAM. Şimdi bana iki isim taktılar. Biri mum Sema diğeri LÖSAM Sema. Ama LÖSAM Sema, mum Sema'yı geçti. Yani sadece Sema yok artık. Ve ben bundan onur duyuyorum gurur duyuyorum. Bundan besleniyorum ben. Bir çocuğu mutlu etmek, bir aileyi mutlu etmek o kadar güzel duygular ki.

BURCU DÜZGÜN: Ve sizin bu çalışmalardan mutluluk duyduğunuzu da biz net bir şekilde hissediyoruz…

SEMA DANIŞMAZ: Ben her şeyi hissederek yaşıyorum. LÖSAM'da bir çalışma yapınca inanın o kadar çok mutlu oluyorum ki, o günüm harika geçiyor. Her gün aynı şeyi yapsam eve her gün aynı mutlulukla giderim. Yani o heyecanımdan o mutluluğumdan hiçbir şey kaybetmiyorum. Çünkü bu mücadeleyi ben de verdim, ölümlerden döndüm. O yüzden çok rahat empati yapabiliyorum. O çocukların yerine kendimi koyabiliyorum. O ailelerin yerine kendimi koyabiliyorum. Onlar gibi sevinebiliyorum, onlar gibi üzülebiliyorum. Yani bu şekilde devam ediyorum.

BURCU DÜZGÜN: Biliyoruz ki kanser hastalığı atlattınız hem de defalarca…

SEMA DANIŞMAZ: Evet, 16 yaşındaydım ilk kanserime yakalandığımda. Hastaneye yattım İstanbul'da. İki ay tedavi gördüm, saçlarım döküldü ama kimse bana sen kansersin demedi. Ancak ben kanser olduğumu anladım. Ben de kimseye ben kanserim demedim. Bir şansım da iyi bir doktora denk gelmemdi. O bile bana kansersin demedi.

BURCU DÜZGÜN: Hasta doktor iletişimi de çok önemli değil mi?

SEMA DANIŞMAZ: Hem de nasıl… Ben hala aynı doktor üzerinden tedavi sürecimi sürdürüyorum ve aramızda o kadar güzel bir ilişki var ki ben onun yanına gittiğimde bazen bana 'Sema, bir şey unuttun' diyor. Ne olduğunu sorduğumdaysa 'Beni öpmeyi unuttun' diyor, öylesine güzel, sıcak bir iletişimimiz oluştu. O benim hem dostum hem arkadaşım hem doktorum.

BURCU DÜZGÜN: Siz üç kez kanseri yendiniz, nasıl başardınız bunu? Nasıl bir bakış açınız, felsefeniz var hayata karşı?

SEMA DANIŞMAZ: Hayatı çok ciddiye almıyorum

BURCU DÜZGÜN: İlk şart bu mu?

SEMA DANIŞMAZ: Evet ilk şart bu. Kanser olan bir kişi ilk iş olarak kendisine iyi bir doktor bulsun ve mücadeleye böyle başlasın. Ondan sonra hayatı çok önemsemesin. Hayatın içindeki olayları çok ciddiye almasın. Önce kendini sevsin sonra kanserini sevsin.

BURCU DÜZGÜN: Kanseri sevin mi diyorsunuz yani..

SEMA DANIŞMAZ: Evet, ondan nefret etmeyin, sevin. İnsanlar kanserden nefret ettiğini söylüyor. Bence yapılan en büyük yanlışlardan biri bu. Sevgiyle yaklaşmamız gerekiyor. Neyi ne kadar çok seversen onunla o kadar barışık oluyorsun. Kanserler bana geldiği zaman dedim ki 'ben kanserim ve ben kanserlerimi seviyorum ama hasta değilim'.

BURCU DÜZGÜN: Bu çok önemli bir detay, siz hastalığı kabul etmiyorsunuz.

SEMA DANIŞMAZ: Hastalığı asla kabul etmedim. Kanser hastalarına da tavsiyem, kanseri kabul etsinler ama hastalığı kabul etmesinler.

BURCU DÜZGÜN: Bunu başarmak için ne yapmak gerekiyor?

SEMA DANIŞMAZ: Asla kabuklarına çekilmesinler. İşlerine ve gündelik yaşantılarına devam etsinler. Bir kişi oduncuda çalışıyorsa hastalığını öğrendikten sonra da oduncudaki görevine devam etmeli, hayattan kendisini izole etmemeli. Hastalığı reddetme psikolojisine gelmeniz gerekiyor. Bunun için de gündelik yaşantıya devam etmek şart. Kanser hastaları asla üzülmesinler, bunu asla dert etmesinler. Hiçbir şeyi kafaya takmasınlar, iyi bir doktor ve iyi bir psikolojiyle bu hastalığı kolaylıkla yenebilirler. Psikolojiniz o kadar etkili oluyor ki, kişi bir su içip zehirleneceğini düşünür ve buna kendini içtenlikle inandırırsa gerçekten o suyu içtiğinde zehirlenir ya da tam tersi zehir içip bana hiçbir şey olmayacak düşüncesine kendisini inandırırsa zehir bile bir şey yapmaz.

BURCU DÜZGÜN: Düşünce gücü bu kadar etkili oluyor yani…

SEMA DANIŞMAZ: İnanın bana bu kadar etkili oluyor.

BURCU DÜZGÜN: Pratikten örnek verecek olursak, güne nasıl başlarsınız?

SEMA DANIŞMAZ: Benim yatağımın başında bir ayna var, uyanır uyanmaz ona bakıyorum ve kendi kendimi güldürecek hatta kahkaha atmamı sağlayacak hareketler yapıyorum. Böylelikle güne pozitif başlıyorum. Daha doğrusu içimdeki çocuğu çıkartıyorum. Eğer güne güzel başlarsanız devamı da güzel oluyor ama ahlarla yani negatif başlarsanız o zaman da her şey olumsuz gelişiyor. Ama içinizdeki çocuğu dışarı çıkarttığınız sürece hayattan zevk alıyorsunuz. Ne hastalık sizi etkiliyor ne de diğer sorunlar her şeye pozitif bakıyorsunuz. Çocuklarda stres olmaz üzüntü olmaz. Onları örnek almalıyız.

BURCU DÜZGÜN: Sorumlulukları bir kenara mı bırakacağız?

SEMA DANIŞMAZ: Sorumluluklar olsun tabi kişi parasını kazansın evine baksın. Önemli olan tüm bunları yaparken içindeki çocuğu öl-dür-me

BURCU DÜZGÜN: Hayata bakış açınızı böyle özetleye bilir miyiz?

SEMA DANIŞMAZ: Şöyle söyleyeyim, benim iki tane felsefem vardır. Ben derim ki 'hayat bize o kadar çok limon veriyor ki, o limonları ham haliyle yersek yüzümüz ekşir ama biz onları şekerle karıştırıp limonata yaparsak kolaylıkla tüketiriz' Ben hep hayatın bana verdiği limonları limonata yaptım. Ben bunu öğrendim. Bir felsefem daha var diyorum ki 'akıllı olup dünyanın kahrını çekmeyin arkadaşlar siz biraz deli olun dünya sizin kahrınızı çeksin. Dünya o kadar kocaman bir yer ki, herkesin kahrını çeker. Hayat çok kısa, koşmayın yürüyün, sakin olun. Allah bize bir beyin bir beden vermiş, demiş ki 'kulum bundan sonrası sana ait ben karışmıyorum.' Bu hayatı şekillendirmek bizim elimizde. Ben kanserin mumunu yapıyorum yahu ötesi var mı?

BURCU DÜZGÜN: Mum demişken oradan devam edelim. Siz çok güzel mumlar yapıyorsunuz. Hatta evinizin bir odası da mum atölyesi. Nasıl başladınız mum yapmaya?

SEMA DANIŞMAZ: Mum yapma isteği bende iş yapma isteğinden kaynaklandı. Bundan 15 sene önce bir dönem işsiz kaldım. Ne yapabilirim diye düşündüm. Bir araştırma yaptım. Baktım Samsun'da mum yapılmıyor. Samsun'a mumlar dışarıdan geliyor. Piyasasını araştırdım. Gittim İstanbul'dan malzemeleri aldım. Ama mum nasıl yapılır, neden yapılır bilmiyordum, küçük küçük başladım. Deneme yanılma yöntemiyle işi ilerlettim. Baktım güzel şeyler çıkarta biliyorum ve beni çok mutlu ediyor, devam ettim. Şimdi mum odasına saat akşam 8'de giriyorum, saat 3 oluyor. Zaman nasıl geçiyor onu bile fark etmiyorum. Üstelik bundan ticari de bir kazanç elde ediyorum. Bu parayla hem geçimimi sağlıyor hem de lösemini çocuklara yardım edebiliyorum. Bu da benim için ayrıca mutluluk sebebi.

BURCU DÜZGÜN: Hayatınızın LÖSAM'dan oluştuğunu söylediniz ki mumdan elde ettiğiminiz kazancı dahi LÖSAM'a kullanabiliyorsunuz. En başa gidersek LÖSAM nasıl girdi hayatınıza?

SEMA DANIŞMAZ: 2000 yılında bir gün Lise Caddesi'nden yukarıya doğru çıkarken bir afiş gördüm ve o afişte LÖSAM'ın açılışından bahsediyordu. O afişi gördüğüm anda hem çok duygulandım hem de çok mutlu oldum. Hemen oraya gitmem gerekiyor diye düşündüm. Ve hisle birlikte oraya gittim. Orada hocaları gördüm, insanlar oradaydı. Oraya gider gitmez gözümden yaşlar aktı. LÖSAM'a girişim o giriş oldu. Ben üye olmak istiyorum dedim ve hemen üye oldum. Bana neden bu kadara çok duygulandığımı sordular ve onlara 'ben de aynı şeyleri yaşadım' yanıtını verdim.

BURCU DÜZGÜN: LÖSAM'a gittiğiniz de kanser hastalığıyla mücadele halinde miydiniz?

SEMA DANIŞMAZ: Oraya gittiğimde ikinci kanser mücadelemi kazanmıştım. Kemoterapi tedavim yeni bitmişti. LÖSAM sürecim böyle başladı. Şu anda da yönetim kurulundayım. Çalışmalar devam ediyor. O kadar güzel çalışmaların içine girdik ki, çok da güzel bir yönetimimiz var. Çok güzel beraber çalıştığımız insanlar var. Bir de Altın Kızlar ekibini kurduk. Artık herkes bu ekibi tanıyor bizler bazı dönemlerde toplanıyoruz. Çocukların neye ihtiyacı var, örnek veriyorum bisiklete, nasıl ulaşabiliriz hemen onun çalışmalarına başlıyoruz ve sonuca da hemen ulaşıyoruz. Bu çalışmayı ihtiyaçlara göre yapıyoruz. Maaş kartı uygulamamız, kermeslerimiz var

BURCU DÜZGÜN: Tüm bu çalışmaların fikirleri de bu gruptan mı çıkıyor?

SEMA DANIŞMAZ: Tabii ki bu gruptan, LÖSAM'daki diğer arkadaşlardan çıkıyor. Ama genellikle fikir anası ben oluyorum. Bu bizi çok mutlu ediyor. Arkadaşlarım bana diyor ki 'Semacığım sen bizi derneğe çektin ve güzel şeyler yapıyoruz' ben de onlara buna karşılık olarak diyorum ki 'ben sadece bir köprü oluyorum bu sizin yüreğiniz de var geçmek sizin elinizde' bu köprüden geçemeyen o kadar çok insan var ki anlatamam.

BURCU DÜZGÜN: Bu hastalıkla mücadele eden kişilerin ve ailelerinin ne hissettiğini net bir şekilde anlıyorsunuz diyebilir miyiz?

SEMA DANIŞMAZ: Bu noktada bir örnek vermek isterim ben ilk kanserimle mücadele ettiğim yıl yani 16 yaşındayken İstanbul'da 2 ay tedavi gördüm. O günlerde annem burada Samsun'daydı ve tedavim sonlanınca beni almak için İstanbul'a geldi. Hastaneden çıktık ve benim canım kola istedi. Ancak annemin küçük bir kolayı alacak kadar dahi parası yoktu ve o gün annem intihar etmek istedi bir arabanın önüne atladı onu ben tuttum. O psikolojiyi düşünebiliyor musunuz? Çocuğuna ölecek gözüyle bakılıyor ve o anne çocuğunun isteğini yerine getiremiyor. Babam akciğer kanserinden vefat edince annem 6 çocukla dul kalmış zorlu bir hayatı olmuş. Benim hastalığımda maddiyat gerektiren bir hastalık. Ben bunları yaşadım şimdi bir ailenin neye ihtiyacı var ya da ihtiyacı karşılandığında o aile o çocuk ne hissediyor çok net bir şekilde anlaya biliyorum. Bu bazen bir şırıngayla mutluluk enjekte eder gibi.

BURCU DÜZGÜN: Empatinin çok büyük önemi var değil mi? Siz birebir o çocuklarla ailelerle empati yapıyorsunuz bundan söz edelim mi biraz?

SEMA DANIŞMAZ: Tabii, empati yaptığımız sürece aslında hiçbir problem kalmayacak. Empati yapamamamız çok büyük bir problem. Kimi zaman bakış açımızı değiştirmemiz gerekir karşımızdaki ne düşünüyor ne hissediyor diye kendimize sormamız gerekiyor. İnatlaşmamak birbirimizi anlamamızı da sağlayacaktır. Karşı tarafa geçip karşımdaki insanın neye ihtiyacı var diye düşünüyorum hep. Ben hastaneye yattığımda bir geceliğim bile yoktu bana başkaları gecelik getirdi şimdi bende bunları düşünerek hareket etmeye çalışıyorum. Empatiyi böyle yapıyorum. Bazen lösemiyle mücadele eden çocuklara ve ailelerine hediyeler getiriyorlar. Ancak bazen hediyenin de yetersiz kaldığı durumlar olabiliyor. Ben onu hemen anlaya biliyorum. Örneğin geçen gün yine çok sayıda hediye geldi. Bizim Iğdır'dan gelen Arda isimli bir çocuğumuz var hediyeler ona da sunuldu. Ancak gördüm ki Arda hala mutsuz eksik bir şey var hemen onun yanına gittim ona sarıldım onu güldürmeye çalıştım ve bu işe yaradı onu mutlu eden bu maneviyat duygusu oldu. Her şey maddiyat değil. Bedava bir şey verdim ben o çocuğa sevgi verdim. Herkes birbirini sevsin sevgi bedava ve hiçbir zararı yok.

BURCU DÜZGÜN: Sevginin bedava olduğunu ve çok güzel bir duygu olduğunu bildiğimiz halde kin gibi ego gibi zararlı duygulardan neden arınamıyoruz sizce?

SEMA DANIŞMAZ: Aslında o biraz aile ile ilgili sanırım aile çocuğa ne verirse çocukta onu sürdürüyor. Siz bir çocuğa sevginizi gösterirseniz çocuk bunu davranış şekline dönüştürüyor. Biraz da eğitim ile de alakalı örneğin benim dedem anneme sevgisini hiç göstermezmiş ve annemde 40 yaşına kadar bize sevgisini göstermedi biz onun bize çok düşkün olduğunu, bizi çok sevdiğini bilirdik ama o bizim başımızı okşamazdı çünkü öğrendiği o şekildeydi. Dedem de onun saçını okşamamış annem hep biz babamızdan sevgi görmedik derdi.

BURCU DÜZGÜN: Görüyoruz ki hep pozitif bir bakış açısına sahipsiniz sadece kanser değil başka sağlık problemleri de yaşadınız hiç mi olumsuzluğa düşüp korktuğunuz olmadı hep mi pozitiftiniz?

SEMA DANIŞMAZ: Korktuğum ve karamsarlığa kapıldığım hiç olmadı çünkü hayat çok kısa, hayat çok güzel, hayat çok mükemmel. Nefes alıp vermek bile çok güzel. Hayatın içine zorlukları biz sokuyoruz. Zorluk biziz hayat insanlarla uğraşmıyor biz karıştırıyoruz. Eğer mutsuzsanız ve mutlu olmak istiyorsanız kendinizi küçük şeylerle mutsuz etmeyin. Yapacağınız şey aslında çok basit bir hastanenin koridorlarına gidin hastaları ziyaret edin inanın eve o kadar mutlu dönersiniz ki Allah'a teşekkür edersiniz. Kendinize kızarsınız. Kime yardım edebilirsiniz ona bakın bu size çok büyük bir keyif verecek karşı tarafı mutlu etmek en büyük mutluluk.

BURCU DÜZGÜN: Siz en başından beri bu olumlu bakış açısına mı sahipsiniz?

SEMA DANIŞMAZ: Evet, başıma gelen tüm olaylara pozitif bakış açısıyla yaklaşıyorum. Bunu kendi kendime edindim. Mücadeleci bir yapım da var yapacağım dediğim şeyi mutlaka yaparım. Bir yolunu bulurum. Çünkü gerçekten bir yolu vardır. İnsanlara yardım etmek bana çok keyif veriyor. İnsanlara da bunu öneririm. Keyif aldığınız şeyi yapmak da psikolojinizi düzeltiyor. Psikolojinizin düzelmesi size sağlık olarak geri dönecek ayrıca egonuzu bile alt edecek.

BURCU DÜZGÜN: Peki, yakın çevreniz sizi nasıl etkiledi hem bu bakış açınızı geliştirirken hem de kanserle mücadele sürecinizde?

SEMA DANIŞMAZ: Benim ailem bana hiç hasta gözüyle bakmadı. Bana hissettirmedi. Ben ağladıklarını bilirdim ama bana göstermediler. Kemoterapiden sonra da hep çalıştım ailem hiçbir zaman hastasın çalışma demedi. Bu bana pozitif döndü kanser olan insanlara hasta gözüyle bakmak çok yanlış kimse bunu yapmasın. Ben bu konuda çok şanslıydım ne arkadaşları ne ailem bana hasta muamelesi yapmadı.

BURCU DÜZGÜN: Kemoterapilerin yan etkileri hiç mi etkilemedi sizi bu durumu nasıl aştınız?

SEMA DANIŞMAZ: Bir örnekle anlatmak isterim. Kemoterapi neticesinde böbreğimi, safra kesemi, hormonlarımı, aldırdım. Ama böbreğimi aldırdıktan sonra 'kiloda ağır geliyordu hafifledim 'deyip kendimle dalga geçtim güldüm, ağlamadım. Beynim yerinde harika deyip geçiyorum. Yan etkileri beynime almadan yok ediyorum. Her şeyim yerindeymiş gibi denizime de giriyorum, dekoltemi de giyiyorum. Elbet bir gün öleceğiz. İsyan etmeye gerek yok sadece bana olsa üzülürdüm ama şimdi üzülmüyorum. Allah bize bir hayat verdi yaşamalıyız herkes hayatın tadını çıkartsın. Kasmaya gerek yok ben tanımadığım insanların yanlarına gidiyorum yedikleri yemeklerden alıyorum bundan onlarda memnun oluyor yeter ki adım at gerisi geliyor. İnsanlara selam vermek bile mutluluk verici hayatı kazanın.

BURCU DÜZGÜN: Son olarak neler söylemek istersiniz?

SEMA DANIŞMAZ: Herkes bir gün ölecek doya doya yaşayın. Ben elim kesilse şikayet etmek yerine kanımın rengi ne güzel ederim. Bu arada LÖSAM'ı unutmayın oradaki çocuklar için mutlaka yapacağınız bir şeyler var.

BURCU DÜZGÜN: LÖSAM çalışmalarınızı duyurmaya devam edeceğiz, çok teşekkür ederiz.

Röportaj: Burcu DÜZGÜN

Fotoğraf: Çılga Gürel