Trabzon Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen Trabzon Kitap Fuarı Günleri, büyük bir kültür şöleni olarak devam ediyor. Hamamizade İhsanbey Kültür Merkezi'nde düzenlenmekte olan kitap günleri kapsamında 'Devleti Tehdit Eden Yapılanmalar' konulu panel düzenlendi.

HANEFİ AVCI KONUŞTU

Trabzon Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Mustafa Akkaya ve vatandaşların hazır bulunduğu, moderatörlüğünü gazeteci yazar Ferhat Ünlü'nün yaptığı panelde eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı ve Emniyet İstihbarat eski Daire Başkanı Sabri Uzun 'Paralel Yapı' üzerine önemli açıklamalarda bulundular.

Panelin başında 'paralel devlet' kavramı üzerine açıklamalarda bulunan gazeteci Ferhat Ünlü, 'Nedir bu 'paralel devlet' sorusunun cevabını aradığımızda ünlü Amerikalı siyaset bilimcinin 1950'li yıllarda Hitler Almanya'sını ifade etmek için kullandığı bir kavramdır bu. Sonra Gülen örgütünün yargı ve istihbarattaki uzantıları tarafından PKK'nın çatı yapısı KCK'yı tanımlamak üzere kullanılmıştı. 2012'de '7 Şubat' adı verilen MİT Müsteşarı'nın tutuklanmasıyla beraber 'paralel devlet' adıyla ortaya çıkan yapının aslında Gülen örgütünün devlet içindeki kadrolarını ifade etmeye başladığı anlaşıldı. Biz de bunu yazdık ve 17-25 Aralık'tan sonra bu kavram Gülen örgütünü tarif eder hale geldi' dedi.

Emniyet İstihbarat eski Daire Başkanı Sabri Uzun, paneldeki söyleşisinde Ergenekon operasyonlarının komedi olduğunu kaydederken, yapılan tüm operasyonların önceden planlanmış bir kumpas olduğunu ve gazete manşetlerinin dahi operasyonlar öncesinde belirlendiğini dile getirdi.

Ergenekon operasyonlarının Trabzon'a gönderilen bir ihbar e-maili ile başladığını hatırlatan Uzun, Gülen Cemaati'nin Trabzon Jandarması'nda çok güvendiği bir adamı olduğu için işin Trabzon'dan başlatıldığını iddia ederek, 'İşin ucu Trabzon'a dokunuyor. Bir e-mail gelmiş Trabzon'a, Trabzon Jandarması bu e-maili almış kaydetmiş, İstanbul Jandarma Komutanlığı'na gönderiyor. Onlar da 'bu polis mıntıkasıdır' diyorlar, bir kayıt da onlar veriyor, Emniyet Müdürlüğü'ne gönderiyorlar. Zaten bu emniyete gitmeden polisler hazırlanmış. Peki, bu e-mail ihbarı neden önce Trabzon'a gönderiliyor? Demek ki Trabzon Alay Komutanlığı'nda bu cemaatin çok güvendiği bir adamı var. Bu evrakı kaydetmek suretiyle evraka resmiyet kazandırılacak. Ondan sonra da İstanbul'a gönderilecek, orada da bir kayıt görecek evrak, bir resmiyet daha kazanacak. E kardeşim bu kadar kayıt görmüş bir evraka sen nasıl işlem yapmazsın (!) olacak. Birisi daha var işin içinde, hem İstanbul Emniyeti'nde var, hem Trabzon Jandarması'nda hem de İstanbul Jandarması'nda var. Çıkmasını bekliyorum, yakında çıkar' ifadelerini kullandı.

Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı da, Trabzon Büyükşehir Belediyesi tarafından Trabzon Kitap Günleri Fuarı kapsamında düzenlenen panelde Gülen Cemaati konusunda açıklamalarda bulunarak, 'Bu cemaat eskiden beri vardı. Nasıl bu hale dönüştüler? 2000'li yıllara geldiğimiz zaman Türkiye sürekli darbeler yaşamış bir ülke, sürekli askeri vesayet var. Hükümetin üstünde bir güç gibiler. Herkes diyor ki 'bizim ülkemizde de demokrasi olsa, asker kendi işine baksa.' 2002'de AK Parti iktidara gelmiş ama hükmedemiyor. Birileri onlara karışıyor, Diyorlar ki '28 Şubat bin yıl sürer, karışamazsın, şunu yapamazsın.' Hatta kapalı ortamlarda bu iktidarı seçenlere hakaret ediyorlar. Herkesin de beklentisi var bu işler bitsin diye. Asker gelip de 'başörtüsü takamazsın, imam hatipleri kapatacaksın' diye karışmasın diye beklentisi var herkesin. İşte böyle beklenti içindeyken Cemaat, devlet içinde polis teşkilatlarından başlayarak güçlenmeye çalıştı. Belli yerleri edinmeye çalıştı. O makamları edinmek için tabi liyakat lazım, bu sefer liyakatleri tutmayınca zorla oralara geçmeye başladılar, tepeleyerek o makamlara geçmeye başladılar. Bazı yerleri ele geçirmelerine mani olan emniyet mensuplarına tuzak kurmaya başladılar. 'Şucu bucu' diye niteleyip görevden aldırmaya başladılar. Arkası güçlü olup da aldıramadıklarının aleyhinde emniyette bulunan kendi polislerinin yaptığı sahte dinlemeleri adli takiplere dönüştürüp tek tek dava açtılar. Derken emniyet teşkilatına hakim oldular' şeklinde konuştu.

'KİMSE BİR ŞEY DEMEYİNCE HERKES CEMAATE BİAT ETTİ'

'Tabi dışarıdakiler anlamıyor ama emniyetteki herkes görüyor ki birileri emniyetin üst yönetimini tek tek temizliyor, içeri tıkıyor' diyen Avcı, 'Bu üst yönetim hep birbirini tanıyor. Kimi sağcı kimi solcu ama hep pırıl pırıl insanlar. Bunlara kulp takılmasıyla belli oluyor ki arka planda birileri bir iş yapıyor ve herkes diyor ki 'bunları Cemaat yapıyor'. Madem cemaat bunu yapıyor da kimse bir şey demiyor o zaman herkes Cemaatin etrafında kümelenmeye başladı. Herkes Cemaatçi gözükmeye başladı. Bir müddet sonra Cemaat yargıda da güçlendi. Ve yargıdaki adamları vasıtasıyla dediler ki 'biz yıllardır bu ülkede terör yapan, darbeleri yapan, bütün örgütleri yaratan, aklınıza gelen bütün kötülükleri yapan bir örgüt biliyoruz. Bu Ergenekon'dur' dediler ve tahkikata başladılar. Hakikaten mazileri temiz olmayan bazı insanları tutuklayarak işe başladılar. Akabinde dediler ki 'Balyoz diye tarikat var. Darbe hazırlığı var. Hükümeti devirmek isteyen askeri cuntalar var. Hazırladıkları planlar var. İşte 'Ayışığı var Sarıkız var. Ve bunlar camileri bombalayacakmış, kendi uçağımızı düşürecekmiş. Vay alçaklar' dieip böyle bir tahkikat başlatılınca herkes sevindi. Darbelerden hesap soruyoruz diye bir sevinç başladı. Aydınlar bu insanları destekledi, insanlar destekledi, basın destekledi, hükümet de destekledi. Her gün yeni bir operasyon yapılıyor. Operasyonlar basına servis ediliyor. Şaşa içerisinde teker teker insanlar içeri tıkılmaya başlandı' diye konuştu.

'BİR SÜRE SONRA MIZRAK ÇUVALA SIĞMAMAYA BAŞLADI'

Avcı, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Ama bir süre sonra görüldü ki mızrak çuvala sığmıyor. Çok büyük hatalar yapılıyor. Yapılan tahkikatlarda hukuksuzluk diz boyunu aşmaya başladı. Yapılanların sahte olduğundan herkes şüphe duydu. O zaman insanlar desteğini çekti, basın, Türk aydını eleştirmeye başladı. Hükümet de eleştirmeye başladı. Açıktan tavır almadı fakat dolaylı olarak 1. ve 2. yargı paketleri diye paket çıkarıp yapılan faaliyetleri engellemeye kalktılar. İşte 'uzun tutukluluk azaltılsın, insanlar haksız tutuklanmasın' gibi tedbirler aldılar ama Cemaatin pek umurunda olmadı. Aynı hükümetin atadığı Genelkurmay Başkanını tutukladılar. Bu ülkede yüz akı olan gazetecileri içeri tıktılar.'

'İŞTE O GÜN, 7 ŞUBAT'LA BİRLİKTE HÜKÜMET UYANDI'

7 Şubat ile birlikte hükümetin uyandığını vurgulayan Avcı, şunları söyledi:

'O da olmadı en son bu ülkede hükümetin desteğiyle başlatılan Güneydoğu projesini deşifre ettiler ve arkasından tüm MİT yöneticilerini içeri atacak 7 Şubat operasyonunu başlattılar. Artık çok açık görüldü ki Cemaatin hesabı belli. Sadece bu tahkikatları yapmak değil. Devletin tüm kurumlarına yerleşmişler. Aldıkları insanların çoğu, kendi adamlarını yerleştirmek adına yapılan işlemler. Kendilerine güç merkezi yapmaya çalışıyorlar. Yapılanların büyük kısmı hukuka aykırı ve yanlış. İşte o gün, 7 Şubat'la birlikte Hükümet uyandı. Açıkça hedefin kendilerin olduğunu gördü. Cemaatin MİT'i ele geçirmeye çalıştığını gördü. Zaten emniyeti ve yargıyı ele geçirmişler. TSK'yı etkisiz hale getirmişler. Niyetlerinin iyi olmadığı anlaşınca Hükümet kanun çıkararak hem MİT müsteşarını kurtardı hem özel yetkili mahkemeleri kapattı. Yeni mahkemeler kurdu. Emniyet İstihbarat Dairesi'nde değişiklikler yaptı ve kendince bazı tedbirler aldığını zannetti. Halbuki Cemaat onların tahminden çok daha derin bir şekilde bütün kurumlara yerleşmiş ve tarafa hakim olmaya başlamıştı. İnsanlar büyük oranda artık ikinci bir güç odağı olarak Pensilvanya'ya biata başlamıştı.'

'CEMAAT 'BEN ARTIK BU HÜKÜMETİ DEVİREYİM' DEDİ'

Cemaatin 'Ben artık bu hükümeti devireyim' dediğini kaydeden Avcı, sözlerine şöyle devam etti:
'Cemaat şunu görmüştü. Hükümet artık kendilerine tavır alıyordu. Özel yetkili mahkemelerin kapatılması, polisteki tayinler ve arkasından dershanelerin kapatılmasıyla Cemaat, 'biz artık beraber yürüyemeyiz. Zaten gerçek iktidar benim, bu hükümeti devireyim' dedi. Zaten epey bilgi toplamışlardı. Topladıkları malzemelerle 17 Aralık ve 25 Aralık operasyonunu daha arkasından da Selam-Tevhid denen Türkiye'deki bütün üst düzey yönetimi ve bürokratları İran casusu olduğunu iddia eden tahkikatlar hazırlamışlardı.'

'CEMAAT YARGIYLA HER İŞİ BAŞARABİLECEĞİNİ GÖRMÜŞTÜ'

'Bu operasyonları zamanında ve hepsini birlikte başlatsaydılar, bugün şimdiki hükümet üyeleri Silivri'de yargılanıyor olacaktı' diyen Avcı, sözlerini şöyle sürdürdü:

'Aslında Cemaat bu süreçte şunu görmüştü: 'Biz yargıyı öyle bir kullanırız ki bu kararlara kimse daha bir şey diyemez'. Hakikatten Anayasaya göre kimse mahkeme kararına bir şey diyemez. Mecliste soru önergesi bile verilemez. Sadece uyarsınız. Ve Cemaat de bunu öyle kullandı ki, öyle olmaz işler yaptı ki kimse bir şey diyemedi. Hep mahkeme kararı var dediler. Yahu Genelkurmay Başkanı örgüt mensubu olur mu? Başbakan bile 'yanlış' diyor. 'Bu adam yargılanamaz' diyor ama diyorlar ki 'mahkeme kararı var.' Demek ki mahkeme kararı olursa her şey olur. Öyle bir karar ki bu her kapıyı açıyor. MİT müsteşarını da kanunu değiştirerek kurtardılar ancak. İşte Cemaat dedi ki ben bu mahkemeleri kullanırsam yenilmez denilen bu hükümeti de deviririm. Bütün dosyaları hazırladılar. Aslında 2014'te seçimlerden hemen önce yapacaklardı operasyonu ama aldıkları haberler erken başladılar. Hükümet bazı polisleri değiştirtecekti. Bunun haberini alınca erken başladılar. Tüm operasyonları aynı anda yapacaklardı fakat bir şanssızlık, karar alması gereken hakimlerden bir tanesi arar aramaz karar alınca ikiye, üçe böldüler. Mecbur kalıp erken başladıkları için hükümet kurtuldu. Yoksa bu operasyonları zamanında ve hepsini birlikte başlatsaydılar, bugün şimdiki hükümet üyeleri Silivri'de yargılanıyor olacaktı.'