Adamlar, kendi kafalarına göre,
atıp tutarken,
bir de yalanlarına
muhatap arıyor...
Pişkinlikten de
öte, ruhsal hastalık belirtisi bu...
Aslında Mevlana ne güzel söylemiş:
"Bir lafa bakarım laf mı diye,
bir de söyleyene bakarım adam mı diye"
Ne laf "laf", ne adam "adam"!..
Öyleyse muhatap almak niye?..
Sebebini bugünkü
"Sabret" adlı öykümde anlatıyorum.


* * *


Mahallenin yeni yetmelerinden
"Şiş Nuri", cezaevinden
çıktıktan sonra
esnafa musallat olmuş,
onları tehdit ederek,
haraç topluyordu ama
bazen de fena halde
dayak yediği oluyordu.
Nuri, annesi babası olmadığı
için eniştesinin yanında
büyümüştü.
Eniştesi Rıza,
efendi bir adamdı. Çocukları olmadığı
için Nuri'yi evladı gibi sahiplenmişti.
Nuri, en yakın arkadaşı
Şakir'le kız meselesi
yüzünden kavga etmiş,
bu sırada da onu şişlemişti.
Nuri, bu olaydan sonra
hapse girmiş,
lakabı da "Şiş Nuri" kalmıştı.
Hapisten sonra cebine üç beş kuruş giren
Şiş Nuri, ablasının evinden
ayrılarak, aynı mahallede başka bir ev tutmuştu. Mahalle esnafının
yaka silktiği Şiş Nuri,
korkuyu büyüterek,
ilçeyi gözüne kestirmişti.
O yüzden de herkesin sevip saydığı
eski polis "Racon Kemal"i
şişleyerek, namını bütün ilçede
yaymak istiyordu.
Racon Kemal'in kulağına gidecek laflar etmeye başladı. Ama beklediği
tepki, bir türlü gelmedi. Kendisi de şaşkınlık içindeydi. Söylediklerini
Racon Kemal'in duymaması mümkün değildi.
Aynı biçimde Racon Kemal'in en yakınındakiler de
merak içindeydi. "Kemal Abi, neden raconu kesmiyor?" diye söyleniyorlardı.
Racon Kemal, mert bir insandı. Hayatında hiç kimseye kötülük yapmamış,
iyiliksever bir insandı. Polislikten ayrılması ise yaşlı bir adamı
karakolda tokatlayan meslektaşını dövdüğü içindi. Racon Kemal, ilçenin en eski zenginlerinden birinin oğluydu. Anne babasını kaybetmişti. 40 yaşlarındaydı ve hiç evlenmemişti.

Bu arada Şiş Nuri, iyice azıtmıştı. Yatıp kalkıp Racon Kemal'le uğraşıyordu. Yine hiç tepki yoktu ve bu durum onu
daha çok hiddetlendiriyordu ama direkt olarak Racon Kemal'e saldıramıyordu. Onu ancak bir pusuda halletmeliydi.
Günler aylar geçti. Sonunda Racon Kemal'in yakın arkadaşı Cavit,
patladı. "Kemal, yeter artık. Bu Şiş Nuri'yi bir şiş kebap yapalım" dedi. Racon Kemal hiç istifini bozmadı.
Cavit, bu suskunluğa itiraz etti. Şiş Nuri'yi halledeceğini söylediğinde,
Racon Kemal ayağa kalktı. "Çocuk musun sen" dedi. "Milletin bize gülmesini mi istiyorsun?" Cavit'in bir şey anlamadığını sezmişti Racon Kemal. "Bu itin isteği de bu zaten" dedi. Cavit "Nasıl yani" diye sordu. Racon Kemal, ellerini Cavit'in omzuna attı. "Bak" dedi. "Bu şerefsizin kaybedeceği bir şey yok. O yüzden sağda solda atıp tutuyor.Onu dövmemi bekliyor ki millet bana (utanmadın mı bu itle muhatap oldun) desin diye..." Racon Kemal, sözünü "sabret" diyerek tamamladı.
Aradan üç ay geçti. Şiş Nuri'nin öldüğü duyuldu. Haraç almak için gittiği Kasap Şevket'in
dükkanında ayağı kaymış, bıçakların üzerine düşmüştü.
Kasap Şevket'in komşusu Bakkal Kamil ile Tuhafiyeci Şenol,
görgü tanığıydı. Polis kayıtlarına da olay anlatıldığı gibi geçti. Mahallede hiç kimse buna inanmamıştı ama herkes mutluydu.
* * *
Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...