Samsun'da

polis,
FETÖ/PDY
soruşturmasında,
ilginç belge
ve bilgilere
ulaşırken,
bizler de
bu sayede örgütün
il imamının
aslında
sözde "Vali"
sıfatı
taşıdığını da
öğrenmiş olduk!..
17/25 Aralık
operasyonundan
sonra Samsun'dan
İstanbul'a kaçan
daha sonra da
yurtdışına firar eden
Samsun İl İmamı Ömer Yazıcı'nın
örgüt içindeki görevi,
aynı zamanda "Vali " olarak
tanımlanıyormuş!..
Tanık ifadelerine göre,
Ömer Yazıcı, örgüte ait bir kuruma
ziyarete gideceği zaman,
"Vali geliyor" diye hazırlık
yapılıyormuş!..
Ömer Yazıcı,
Bilal Karaduman'ın
Kenya'ya atanmasından
sonra Amasya'dan Samsun'a gelmişti...
Hatırlanacağı gibi,
Ömer Yazıcı'dan daha önce
söz etmiştim...
İl Özel İdare'deki yolsuzluk
iddialarını yazdığım için
başıma çorap örenlerden
biriydi...
Her şey, Samsun'da ayyuka
çıkan İl Özel İdare'deki iddialarla
başlamıştı zaten...
Dönemin Gençlik ve Spor Bakanı
Suat Kılıç'ın makamında,
vali ve bazı milletvekillerinin
katılımıyla bir toplantı yapılarak,
bu iddialar masaya yatırılmıştı...
Bazıları, iddialar için "yalan" demeye kalkıştığında
dönemin AK Parti Milletvekili Ahmet Yeni,
önlerine tek bir sayfa kağıt koydu. O tek kağıtta, 800 bin liranın
aynı kişinin birkaç firmasına
ödendiği, fatura numaraları ve tarihiyle birlikte yer alıyordu...
"Yalan" diyenlerin
birden rengi değişti. O kağıdın
kimden ulaştığı, sayfa üzerindeki
faks numarasından anlaşılmıştı. Ben göndermiştim...
Uzatmayayım;
bu belgeler
ortaya çıkınca
"müfettiş gönderilmesi"
karara bağlandı...
Bu sırada, müfettişlerin sağlıklı
çalışabilmeleri için
bir süre İl Özel İdare'yi
yazmamam da rica edildi...
"Tamam" dedim ama müfettişlerin
işi savsaklayacağını öğrenince,
devam ettim...
Çok büyük yolsuzluk duyumları
alıyordum...
Sendika Başkanı İbrahim Uzun'un
bu yolsuzluklara karşı verdiği
mücadeleyi de biliyordum...
Bu arada, hiç kimseye tek başına
bu kadar ödeme yapılamayacağına dair içimdeki
şüpheler de giderek artıyordu...
Bunu, o zaman bizim gazetede köşe yazarı olan
A.Ö.'ye aktardım. "Bu para kişilerin cebine gidiyorsa
yazacağım. Canik Başarı Üniversitesi'ne
gidiyorsa tamam" dedim. Çünkü, üniversiteye
kaynak aranıyordu. Herkes
bu vakıf üniversitesinin Samsun'a
kazandırılması için çaba harcıyordu. Dönemin Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç,
işadamlarını üniversiteye çağırıp, yardım yapılmasını istemişti.
Neyse o arkadaş, "Ömer Abi'ye soracağım" diyerek
ayrıldı. İki gün sonra
yanıma geldi ve Ömer abisi ona asla böyle bir şeyin olmayacağını
söylemiş!..
Ahmet Yeni'ye çektiğim o
faks ve A.Ö.'ye
iyi niyetle söylediğim o sözle aslında
kendi ipimi çektiğimi sonradan
öğrendim...
İki hafta sonra, İstanbul Emniyet Müdürlüğü
KOM'dan bir polis memuru telefon etti. "Metro Davası"nın iddianamesinin
tamamlandığını ancak, adım geçtiği için
küçük bir ifade vermem gerektiğini belirtti. Onlar beni arayacaktı. Üç gün sonra
Samsun Emniyet Müdürlüğü'ne gittim. 4 soru soruldu. İkisi Galip Öztürk ile yönetim kurulu üyelerini tanıyıp tanımadığım, biri telefonların bana ait olup olmadığı diğeri de isim benzerliğiyle
ilişkilendirilmek istenen ve son mahkemede tanıştığım "Adnan Baki" adlı kişiyle ilgiliydi...
70 sanıklı davanın 31. sırasındaki şüphelinin
ifadesinin, iddianame mahkemeye
teslim edilmeden 10-15 gün önce alındığına
ilk kez tanık olmuştum...
İddianameyi gördüğümde, kopyala yapıştırla, birini çıkarıp
beni kumpas torbasına atmışlar. Ne var ki, o çıkarılan kişinin
avukatının adını sayfada unutmuşlardı...
Allah şaşırtacak ya!..
Mevzu bitmiyor elbette...
Sadece cemaat değil,
İl Özel İdare'deki iddiaların
kendilerine uzanacağını
sezenler de
aynı tezgahın içindeydi...
Hedeflerindeydim artık!..
İl Özel İdare'den nemalananlarla
aleyhime iftira kampanyaları
başlatılmıştı...
O ilişkileri de yakalamıştım...
"Pes" edip,
gazeteciliği
bırakmamı istiyorlardı. Güya, ben hapse girecektim,
o siyasetçi de "Işık evleri"nde
beraber olduğu arkadaşını
gazetenin başına getirecekti...
Çok bunalmıştım. Bir ara ayrılmayı da
düşündüm. Ancak; bu suçu
kabul etmek olurdu. İnadına direndim...
Son duruşmada, bana kurulan kumpası gören hakim,
"Bu iddianemeyi yazanlar, yazdıklarını okumamış mı?"
dedi ve beraat kararı verdi...
Ömer Yazıcı için, "İmam" sıfatını
kullandığıma bakmayın!..
Kumpasçı Ömer Yazıcı,
Nisan 2013'te tahliye olan
Galip Öztürk'ü bir hafta
sonra bir heyetle
ziyarete gittiğinde;
akşam namazının 3 rekat olan farzını
4 rekat olarak kıldırmıştı...
Çünkü, namazdan önce Galip Öztürk,
tutuklandığı nöbetçi mahkemeden
çıkarken sarf ettiği o sinkaflı sözleri,
onun yüzüne de söylemişti...
"Biz yapmadık" dese de
Galip Öztürk,
işin nereden geldiğini biliyordu...
Bu sözler, Ömer Yazıcı'nın aklını
yerinden aldığı için
namazı da yanlış kıldırmıştı...
Ne yalan söyleyeyim; bu Ömer Yazıcı'yı hiç sevememiştim,
meğer o da beni sevmemiş!..
O zavallı sözde vali, o zavallı sözde imam
Ömer Yazıcı, şimdi nerede
biliyor musunuz?..
Amerika'da, Patagonya'ya tayin bekliyor...