Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Çağrı Okulları İlkokul Bölümü'nün açılış törenine katıldı. Törende bir konuşma yapan Bakan Yılmaz, geçmiş dönemde çok şeyler yapıldığını hatırlatarak, "O yapılanların en önemlisi bu millete öz güveni tekrar kazandırmamız olmuştur. Bu millete şunu söylediler, 'Bizden bir şey olmaz, su akar Türk bakar, toplu iğnenin başını dahi yapamayız, asılacaksan bile İngiliz ipiyle asıl'. bize bunu söylerlerdi ama şimdi kendi uydumuzu yaptık mı? Göktürk 2'yi yaptık. Kendi tankımızı yaptık mı? Altay'ı yaptık. Şimdi bir yapmadığımız savaş uçağımız vardı, kararını aldık" diye konuştu.

"Önümüzdeki dönemde Fatih Projesi'ni tamamlayacağız"

Bakan Yılmaz, eğitimde çok önemli ve güzel şeylerin yapıldığına dikkat çekerek, "İkili eğitimden tekli eğitime geçeceğiz dedi Başbakanımız. Daha mı iyi? Daha mı kötü? Herkes şüphesiz daha iyi diyor. Daha iyiyi yapmak bizim boynumuzun borcu. Ana sınıfını zorunlu eğitim kapsamına alacağız, iyi mi kötü mü? Bütün araştırmalar göstermiştir ki en başarılı öğrenciler ana sınıfına girmiş ve okul öncesi eğitim almış olanlar. Dolayısıyla önümüzdeki dönemden itibaren okul öncesi eğitimi de 1 yıl olarak zorunlu eğitim kapsamına alıyoruz, bu da bir reform, iyi mi kötü mü? Herkes mutabık şüphesiz ki çok daha iyi. Her dil bir insandır, dolayısıyla 21. yüzyılda dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasında Türkiye'yi göreceğiz, Türkiye'yi hep beraber taşıyacağız. Bunu yapabilmek için de evlatlarımızın Türkçe'nin yanında bir de yabancı dile mutlak sahip olduğu, mutlak olarak kullanabildiği, hakim olduğu bir dile de sahip olması önemlidir ve 5. sınıfları da biz İngilizce ağırlık olarak ders vereceğiz. İstiyoruz ki okullarımızdan mezun olan her öğrenci ana dili gibi bir yabancı dile de hakim olsunlar. Geçmiş dönemde Fatih Projesi'nde çok mesafe katettik. Önümüzdeki dönemde Fatih Projesi'ni tamamlayacağız" ifadelerini kullandı.

"Özel sektörün eğitimdeki payını da arttıracağız"

"Eğitimin temel taşı öğretmendir" diyen Bakan Yılmaz şöyle devam etti:

"Eğitim Fakültelerini yeniden yapılandıracağız. YÖK Başkanı'mız geçen hafta açıkladı, Eğitim Fakültelerine bir taban puan getirilecek. Niçin taban puan getiriyor? Hayalinde ve idealinde öğretmenlik mesleği olanların Eğitim Fakültesi'ne gelmesini, orayı tercih eden öğrencilere kredi ve burs imkanı sağlanması, yurt imkanı sağlanmasını da bizler garanti edeceğiz. İstiyoruz ki iyi eğitimle öğretmenlerimizi yetiştirelim, iyi yetişmiş öğretmenler de bizim öğrencilerimizi, evlatlarımızı iyi yetiştirsin ve 21. yüzyıla hazır hale getirsin. Önümüzdeki dönemde de Öğretmen Akademisi kuracağız. Yani öğretmenlerin hizmet içi eğitimini sağlamak için. Yine öğretmenler için Performans Değerlendirme Sistemi'ni getiriyoruz. Eğitim Fakültelerini öğretmenlerin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılandıracağız. Müfredatı güncelleyeceğiz ve sadeleştireceğiz. Türkiye'nin eğitim sistemini sadece tek bir ölçüye bakarak değerlendirmek mümkün değildir. Önümüzdeki dönemde müfredatı hafifleştirerek ancak önemli derslerin yoğunluğunu da arttırarak daha iyi bir eğitimi öğrencilerimize vermek istiyoruz. Ders saatlerini azaltacağız ve mesleki eğitime uygun müfredatı da gerçekleştireceğiz. Özel sektörün eğitimdeki payını da arttıracağız. Özel sektörün eğitim sistemi içindeki öğrenci bakımından payı yüzde 7.3 gibi bir değerde ama inanıyoruz ki biz bunu yüzde 15'ler ver üzerine çıkarmak için çalışacağız."

Bakan Yılmaz bir gazetecinin, tam gün eğitim, öğrencilerin derslik ihtiyacı ve beşinci sınıflarda zorunlu İngilizce eğitiminin hazırlık benzeri bir sistem şeklinde mi olacağı ile ilgili soruları üzerine şu açıklamayı yaptı:

"İkili eğitimi kaldırıyoruz. İkili eğitim lise dahil olmak üzere şu andaki ortalama oranı yüzde 37. Ne kadar derslik ihtiyacımız var? 77 bine yakın derslik ihtiyacımız var, 2019 yılı sonuna kadar bu derslikleri yapabilir miyiz? Geçmiş yıldaki başarımızı tekrar edersek biz yakalayacağımıza inanıyoruz. Kaynak, milletin kendisidir. Biz kaynak millettir diye yola çıktık ve bu ana kadar milletimize her alanda hizmetleri götürdük. Eğitimde de hem öğretmen ihtiyacı bakımından hem derslik ihtiyacı bakımından hem de Fatih Projesi'nin tamamlanması, bilim ve teknolojinin eğitimle buluşturulması açısından bir sıkıntımız yok. 2019 yılında bu söylediklerimizin hemen hemen tamamını başardığımızı, gerçekleştirdiğimizi aziz milletimiz görecektir. Özel sektörün teşvikiyle birlikte biz geçmişteki başarımızı tekrarlarsak 77 bin derslik ihtiyacı ortadan kalkacaktır. Devlet, millet el ele hiçbir sıkıntı yoktur. Önümüzdeki dönemde de hemen hemen diğer kurumların bütçesinden çok daha fazla artış Milli Eğitimdedir. Bunun da gerekçesi, işte tekli eğitime geçebilmek için ihtiyaç olan kaynağın Milli Eğitim'e tahsis edilmesidir. Önümüzdeki dönemde ikili eğitimi kaldıracağız ve tekli eğitime geçeceğiz. Beşinci sınıflarda İngilizce var, doğrudur ancak hazırlık mahiyetini kazanır şekilde İngilizce'nin ağırlık seviyesini arttıracağız. İstiyoruz ki okullarımızdan mezun olan evlatlarımız ana diline nasıl hakimse bir başka dile de o derece hakim olsun, okusun, anlayabilsin ve anladığını da ifade edebilsin. Öğretmen ihtiyacı ile birlikte iyi bir eğitim seviyesinin optimum noktasını bulup hayata geçireceğiz" cevabını verdi.

"Mevcut öğretmenlerimiz yeterli durumdadır"

Tam gün eğitim için kaç öğretmenin gerektiği ile ilgili soruya ise Bakan Yılmaz, "Mevcut öğretmenlerimiz yeterli durumdadır onu çok net söyleyeyim ancak onlarla ilave bir çalışma, düzenleme yapmamız gerekir diye düşünüyoruz. Dolayısıyla mevcut öğretmenlerimiz de dahil ikili öğretimi kaldırabileceğimizi düşünüyoruz. İkili eğitime katılabilen öğrencimiz, öğretmenimiz pekala tekli eğitimi de yapar. Kendi kaynaklarımıza bakacağız, kendi İngilizce öğretmenlerimize bakacağız o konuda da varsa bir ihtiyaç ne gerekiyorsa onu yapacağız özel okulların uygulamış olduğu sistem de dahil olmak üzere" diye konuştu.

"Sadece İngilizce ile değil başka yabancı dillerin de olması Türkiye'yi açar"

Eğitimde başka bir yabancı dil eğitiminin de olup olmayacağının sorulması üzerine Yılmaz, "Tabii öğrencilerin seçmesine göre Fransızca, Almanca, İngilizce olabilir ama muhakkak İngilizce ağırlıklı. Sadece İngilizce ile değil başka yabancı dillerin de olması Türkiye'yi açar. Afrika'ya da açılmamız lazım, Uzak Doğu'ya da açılmamız lazım. Biz aslında yerelleşmeye çok büyük önem verdik. Kıyafet serbestisinde genel bir kıyafet serbestisi getirmedik, Okul Aile Birlikleri karar verecek dedik. Dolayısıyla, Okul Aile Birlikleri, veliler, 'Ben evladıma Fransızca dersi aldırmak istiyorum' diyorsa Fransızca, Almanca diyorsa Almanca yok Arapça diyorsa da Arapça. Birleşmiş Milletler'in 5 tane resmi dili vardır değil mi? İngilizce, Fransızca, Rusça, Çince, Arapça ve İspanyolca'da var. Bu dillerden bir tanesi pekala seçilebilir" ifadelerini kullandı.

"Okul öncesi eğitim alan öğrenciler diğer öğrencilere kıyasla eğitim hayatında bir adım önde"

Bakan Yılmaz, yabancı dil eğitiminin de seçmeli ders olarak değil hazırlık gibi okutulacağının altını çizdi. Bakan Yılmaz, anaokullarının zorunlu olmasına ilişkin ise, "Yapılan bütün istatistikler, çalışmalar göstermiş ki okul öncesi eğitim alan öğrenciler diğer öğrencilere kıyasla eğitim hayatında bir adım önde. Dolayısıyla bu bilimsel gerçeklikten yıla çıkarak okul öncesi eğitimi de zorunlu eğitim kapsamına alacağız. Şu andaki okul öncesi eğitim oranımız yüzde 50'nin üzerinde, demek ki açığımız ne kadar? Daha az, yani 600 bine yakın öğrencimiz bu eğitimi alıyor, bir yıl birinci sınıflara 1 milyon 200 bin civarı öğrencimiz gidiyor. Geriye kalan 500-600 bin öğrencimizi de inşallah zorunlu eğitim kapsamına alacağız, pilot illerden başlayarak 2019 yılında kadar" açıklamasını yaptı.

"İdarecilik ideali değil mümkün olanı yapmaktır"

Bakan Yılmaz, taşımalı sistemin tartışıldığına yönelik soruya ise, "Hayatın da bir gerçeği var, eğer köyde 3 öğrenci varsa ne yapacaksınız? 3 öğrenci için orada okul mu açacaksınız? 3 öğrenci için oraya öğretmen mi göndereceksiniz? Bu kaynakların etkin kullanılması olur mu? Bu kaynakların israf edilmesi olmaz mı? Zorunlu eğitim nüfustan dolayı, göçten dolayı oldu, 10'un üzerinde öğrencinin olduğu yerlerde biz okullarımızı açıyoruz ama 3'e düşmüşse ne yapacaksınız? Başka çaresi yok onların, olanın en iyisini yapıyoruz. İdarecilik, ideali değil mümkün olanı yapmaktır. Hiç merak etmeyin biz mümkün olanın en iyisini bu milletin hizmetine sunmaya devam edeceğiz" diye cevap verdi.

"Mülakatla ilgili kim tartışma çıkarıyorsa mülakatlara gölge düşürmek için içindir"

Bakan Yılmaz, sözleşmeli öğretmen alımı için yapılan mülakatlarla ilgili 'Reis denilince aklına kim geliyor?' sorusunun sorulduğu iddialarına ilişkin ise şunları kaydetti:

"Mülakatla ilgili kim tartışma oluşturuyorsa muhakkakki bu yapılan mülakatların üzerine gölge düşürmek içindir. Kafada soru işaretleri oluşturmak içindir. Mülakat, Temel Eğitim Kanunu'nda 'öğretmen mülakat yapıldıktan sonra öğretmenliğe alınır' diyor mu? diyor. Ehliyet ve liyakatı sağlamak için mülakat yapılması gerekir mi? Evet gerekir. Neden? Öğretmen anladığını anlatabiliyor mu? Öğretmen beden dilini kullanabiliyor mu? Teknolojik yeniliklere açık mı? Bunları mülakat yapmadan nasıl anlarınız? Testi yüzde yüz çözdü, peki anladığını anlatamıyorsa, beden dilini kullanamıyorsa, bir konuda öğrenci kendisinden daha iyi bildiğinde öğretmenin ona karşı reaksiyonu, tepkisi nasıl? Bunları ölçmeden nasıl ülkenin geleceği olan evlatlarınızı ona teslim edersiniz? Dolayısıyla mülakat doğrudur, mülakatın yapılması da doğrudur. Mülakatta ne ölçülecek? Öğretmenin özgüveni var mı? Okuduğunu anlıyor mu? Anladığını anlatabiliyor mu? Bunları bilmek için mülakat mutlaka olması lazım. Bu bizim yeni getirdiğimiz sistem değil, eskiden de vardı uygulanmıyordu. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 318 ilde 300 komisyonumuz bu öğretmenleri mülakata aldı. O mülakata giren öğretmenleri biz mülakattan önce çağırdık, bir eğitim verdik, sizlere bu soru havuzunu veriyoruz, bu soru havuzunun dışında hiçbir soru sorulmayacak diye. Dolayısıyla önlerine 2 kupa konuldu, bir tanesi hayat eğitimin kendisidir diye, mesela sorulardan bir tanesi bunu açıklayın diyoruz. Dolayısıyla soru havuzunda iki ayrı tür var, iki kupadan soru çekiyor. Bunun dışında nerelisin? Kendinizi tanıtır mısınız? Bizim soru havuzumuzda yok, biz sorulmamasını istedik ama birisi sormuş olsa dahi bu mülakatın sağlığına ve doğruluğuna halel getirmez. Böyle bir soru bizim soru havuzumuzda yok. Diyelim ki bir tanesi sordu, 'Reis hakkında ne düşünüyorsun' diye. Kişinin onun hakkında ne düşündüğünü, sever sevmez, beğenir beğenmez, Turgut Reis der, Piri Reis der veya bir başa şey onun hakkında da fikrini söylesin ne zararı var? Bunun ne zararı var? Millet sağlıklı olarak, sağ duyulu olarak düşünsün de elini vicdanına koysun, karar versin. Yapılanlar doğru, bu söylenenler sadece adaletten, haktan, hukuktan ayrıldı intibasını vermek için yapılıyor. Kesinlikle doğru değil, kesinlikle doğru değil, kesinlikle doğru değil. Bunlar vebaldir derler ama vebalin ne olduğunu da bilmeleri lazım."