Biri, başkalarının başarı, statü, şans, mal, iyi görünüş, makam, haslet veya başka bir özelliğini çekemeyerek onların kaybolmasını, o kişide kalmamasını istiyorsa, bu kişi hastalık boyutunda
kıskançtır...
Biri; hoşlanılan bir şeyi edinmek veya beğenilen bir kişiye benzemek istiyorsa,
bu gıpta etmek ya da imrenmek
olur.
Aşırı kıskançlık,
insanı mutsuzluğa,
imrenmek ise
mükemmelliğe
götürür insanı...
Hasetlikleri hastalık boyutunda
olanlara, yardımcı olmak gerek...
Zavallıların, tedavi olup,
hem kendilerini
hem de ailelerini
mutsuz etmelerine
üzülüyorum...
Üç günlük "Yalan dünya"da
başkalarının balı için
ağızları zehir etmeye değer mi?..
Yazarı bilinmeyen
bugünkü öykü,
onlara gitsin!..


* * *


Adam, eşini çok seviyor, bir o kadar da kıskanıyordu. Öyle ki işyerinde yemek verildiği halde, her öğle o uzun yola rağmen evine gidiyor, eşiyle birlikte yemek yiyordu. Kadın, eşinin sadece yemek yemek için geldiğini düşünüyordu. Bilmediği bir şey vardı, eşi kendisini kontrol ediyordu. Bu bilinmeyenle uzun süre birlikte yediler yemeklerini, taa ki adam eşini evde bulamayana kadar.

O gün kapıyı açıp seslendi. Odaları gezdi bir bir... Karısı evde yoktu. Telefona sarıldı hemen. Kapalıydı kadının telefonu. İrkildi birden."Korktuğum başıma geldi, kesin aldatıyor beni" diye düşündü. Tanıdığı herkesi aradı. Ailesi, arkadaşları, dostları ve komşuları,
hiç kimse görmemişti karısını. Saatler geçiyor kadından ses çıkmıyordu.
Akşam olmuştu. Adam evin içinde ümitsiz ve karmaşık
düşüncelerle dönüp duruyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte adam kararını vermişti boşanacaktı. İlk işi avukat arkadaşına gitmek oldu. Dava dilekçesi
yazıldı. Kesin aldatmıştı. O yüzden
eve dönememişti.
Eve geldi. Eşine ait ne varsa
attı, resimleri yırttı. Elbiselerini yaktı, takılarını karşılıksız olarak
eskiciye verdi. Sadece bir sevgililer günü kartı kalmıştı." Hep seninim...Hep senin kalacağım..." yazıyordu üzerinde. Adam nefretle bakarak duvara astı kartı. Uzun uzun baktı; elinde tuttuğu içki kadehini
parçalamış, elleri kan içinde kalmıştı. Telefonun sesiyle irkildi. Arayan karısıydı. Açmayacaktı.
Nedense telefonu açtı. Karısı ise telefonu yüzüne kapatacaktı. Arayan
bir erkekti. Onu arıyorlardı. "Buyrun"dedi. Karşısındaki ses, karısının
yaralı olarak iki gündür hastanede tedavi altında olduğunu
ve yeni kendine geldiğini söyledi.

Adam yığıldı olduğu yere. Yanlış duymuş olabilir miydi?.. "Kesin sevgilisi dövdü" dedi içinden. Gitmekle gitmemek arsında bocaladı. "Gidip yüzüne tükürmeliyim"diye düşündü. Fırlayıp çıktı sokağa. Koştukça koştu.
Hastaneye ulaştığında nefesi tıkanmıştı. Nefes nefese danışmadan eşinin kaldığı odayı öğrendi.
Merdivenleri nasıl çıktığını hatırlamıyordu.Kapıya geldiğinde doktorları gördü.Kendisini tanıttı ve eşini görmek istediğini söyledi. Doktorlardan birisi başını öne eğdi "Başınız sağolsun eşinizi kurtaramadık" dedi. Adam aldatılmışlığın acısıyla
bakmadı karısının yüzüne. Cenaze işlemlerini bile eşinin ailesine bıraktı.

Aradan 10 gün geçmişti. Adam iyiden iyiye yıpranmış, çökmüş, sanki hayattan elini eteğini çekmişti. Devamlı duvarda asılı duran karta bakıyordu. O sırada kapı çaldı. Genç bir kurye, büyük bir paket bıraktı kapının önüne. Gülümseyerek "Doğum gününüz kutlu olsun efendim. Eşiniz 10 gün önce ayırdı hediyenizi ve bugün için size teslim etmemizi tembihledi. Çok şanslısınız beyfendi" dedi ve çıkıp gitti. Adam şaşkındı. Kutuyu elleri titreyerek açtı. İçinde bir kazak vardı ve en üstte "Çok beğenmiştin bu kazağı ama bana elbise alabilmek için vazgeçmiştin. Güle güle kullan aşkım" yazılı bir kağıt iliştirilmişti. Bir paket daha vardı kutuda açtı. İçinde saat vardı. Yine bir yazı vardı ve üzerinde, "Eve geleceğin zamanlar ve geç kaldığın her dakika ölüm gibiydi. Umarım artık geç kalmazsın"
yazıyordu. Onun da altında bir kart vardı. Sanki sonunu biliyormuş gibi,
"Son olacak belki. Belki de hep yanında, hep birlikte kutlayacağız. Bizli nice yıllara aşkım"
Adam, olduğu yere yığılmış kalmıştı.

Genç kadın, o gün eşi için seçtiği hediyeleri, doğum gününde teslim edilmek üzere bırakmıştı mağazaya. Dönüşte şarjı bittiği için telefonu kapanmıştı. Yolun karşısındaki kulübeden "Merak etmesin" diye eşini aramak istemişti. Karşıdan karşıya
geçerken, hızla gelen otomobili fark edememişti.

Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...