Hayattan çıkarılacak
çok ders var...
"Tükenmez"
denilen
servetler,
"yıkılmayacağı" söylenen
makamlar,
"sönmeyeceği" sanılan
yıldızlar...
Kimler geldi, kimler
geçti...
Huzuru mahşerde,
nasıl hesap verdiler,
bilen yok!..
Bildiğimiz ve inandığımız
tek şey,
kul hakkı yiyenin
gideceği yerdir...
Bugünkü "50 kuruşun hesabı" adlı öykümü,
kul hakkı yememek
için
her türlü direnen
haysiyetli insanlara
ithaf ediyorum...


İlçede hayırsever olarak
tanınan ve sevilen
Haki Bey, büyük bir servetin
sahibiydi. Fakir öğrencilere
burs verir, camiler ve okullar
yaptırır ve her Ramazan ayı öncesinde
yoksullara gıda yardımı
yapardı. O, halkın gözünde
"evliya " gibi adamdı.


Haki Bey, ilerleyen yaşına rağmen
çalışmayı seven biriydi. Sabah namazını
kıldıktan sonra, gıda toptancılığı
yaptığı dükkanını "besmele" çekerek
açardı. Müşterileri de onu
severdi. Ödeme güçlüğü içinde
olan esnafa kolaylıklar sağlardı.

Haki Bey, ilk eşinden çocukları
olmadığı için ayrılmış, ikinci kez evlenmişti. İkinci hanımından da
çocuğu olmamıştı. Sıkıntının kendisiyle ilgili olduğu
anlaşılınca, bir evlilik daha yapmaya
kalkışmadı. Birinci eşine büyük mal-mülk vermişti. Mahkemenin belirlediği
miktarın 4-5 katı kadar da
nafaka ödüyordu.

Haki Bey, her bakımdan güzel insandı ve onun bu durumundan
yararlanmak için yalakalık yapan da
çoktu. Hele, şoförü "Fırıldak Nuri"nin
yaptıkları, riyakarlık boyutundaydı.
Fırıldak Nuri, onu gördüğünde
ceketinin yakasını ilikledikten sonra
virgül gibi eğilir ve
Haki Beyin ayakkabısını neredeyse diliyle yalamaya
kalkışırdı. Bir keresinde Haki Bey,
"Bir daha böyle yapma" diyerek
onu azarlamıştı. Fırıldak Nuri,
iyi kalpli Haki Beyin bu uyarısına
rağmen alışkanlıklarından vazgeçmemişti. Haki Bey, onu işten çıkaracaktı ama
şoförünün 2 çocuğu yüzünden bunu yapmamıştı.

Haki Bey, 85 yaşındaydı. Diyabet ve kalp hastasıydı.
Bir gün işe gelmeden önce
evde hastalandı. Derhal hastaneye kaldırıldı. Yoğun Bakım Servisi'ndeydi. Ziyaretçi kabul edilmiyordu.
Doktorlar, solunum yetersizliği teşhisi koymuştu. Karısı Zeynep Hanım
bile servise alınmıyordu. Ona hastanede
özel bir oda da hazırlanmıştı. Neredeyse tüm vaktini,
kocasının iyileşmesi için
Allah'a dua etmekle geçiriyordu.
Tam 10 gün olmuştu. O sabah acı haber geldi. Haki Bey,
Hakk'ın rahmetine kavuşmuştu. İlçede o gün adeta matem vardı. Böylesine büyük bir hayırseveri ve iyi insanı kaybetmenin üzüntüsü yaşanıyordu. Cenaze namazı, ertesi gün öğle vakti kendisinin yaptırdığı
Fatih Camii'nde kılınacaktı.
O gün cami avlusu tıklım tıklımdı. Herkes ağlıyordu. Hele o burs verdiği öğrenciler,
yardım ettiği fakir fukara, çalışanları, arkadaşları ve onu tanıyanlar "Babamızı kaybettik" diye Haki Beye ağıtlar yakıyordu.
Öğle namazı bitmişti. İlçe Müftüsü Mehmet Bey,
cenaze namazını kıldıracaktı. O sırada yanına
25 yaşlarında bir genç geldi. İki gözü iki çeşmeydi. "Hocam" dedi. Cenazeyi duyduğumda köyden ilçeye geldim. Müftü Mehmet Bey,
gencin söyleyeceklerini merak ediyordu. "Haki Beyden alacağım vardı"
deyince, Müftü Mehmet Bey,
"Nasıl olur?" dedi hayretle. "Haki Bey, asla böyle bir şey yapmaz"
Genç, öğrencilik yıllarında ayakkabı boyacılığı
yaptığını ve bir keresinde Haki Beyin ayakkabısını boyadığını anlattı. "Eeee" dedi Müftü Mehmet. "Bozuk parası yoktu. 50 kuruş eksik vermişti. Daha sonra da onu hiç görmedim." Müftü Mehmet, "50 kuruşu almak için mi geldin" diye sorunca genç, hıçkırarak
"Hayır" dedi. "Derdim para olsaydı, 25 lira borç alıp, köyden
ilçeye gelmezdim. Ben böyle güzel bir insanın kul hakkıyla
Allah'ın huzuruna çıkmaması için
hakkımı helal etmeye geldim"...
Müftü Mehmet Bey, bu genç adamdan çok etkilenmişti. Haki Beyin
şoförü Fırıldak Nuri'yi çağırdı. Haki Beyin ona ihtiyaçlar için bıraktığı
paradan 50 kuruş istedi. Fırıldak Nuri de şaşkındı. Koskoca Müftü Mehmet Bey,
kendisinden niye 50 kuruş istiyordu. Genç adam, "Olur mu ya" diye
itiraz etti. Müftü Mehmet Bey, hem o gence hem de hayretler içinde
kalan şoföre, "Niye böyle yaptığımı birazdan
anlayacaksınız" dedi musallaya doğru yürüdü. Cemaatten helallik istedi. Caminin avlusundaki "Helal olsun" sesi
neredeyse göğü deliyordu. İlçe halkı, bu zamana kadar böyle bir cenaze törenine tanıklık etmemişti.
Müftü Mehmet Bey, cenaze namazını kıldırdıktan sonra,
"Haki Bey, cennetlik bir insandır"
diyerek, cemaate şu Hadisi Şerifi
hatırlattı:
"Bir kimse, Peygamberlerin yaptığı ibadetleri yapsa, fakat, üzerinde başkasının bir kuruş hakkı bulunsa, bu bir kuruşu ödemedikçe, Cennete giremez. ''
Haki Bey, anne ve babasının mezarının
bulunduğu aile kabristanlığına
defnedildi.
Genç adam, köyüne dönerken,
camcıya uğradı. Çerçevelettiği
o 50 kuruşu,
evinin misafir odasına astı. Çocuklarını ve torunlarını,
o çerçevedeki paradan
çıkardıkları dersle
dürüst insanlar olarak
yetiştirdi.

Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...