Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın
fındıktaki spekülatif hareketlerle
fiyatın düşmesini
sağlayanları,
"alavereci-dalavereci" olarak
değerlendirmesinden sonra,
piyasalarda hissedilir bir kıpırdanma
var...
Erdoğan'ın bu mesajının
muhatabının sektördeki adı "açıkçı"
halk arasındaki
tanımı ise "alivreci"
olan ihracatçılar...
Elbette bu ihracatçıların
arkasındaki Avrupalı
para babaları...
Dünkü, yazımda
fındıktaki sıkıntının
giderilmesi için
bir çağrıda bulunmuştum:
"Ya taban fiyat uygulansın
ya da TMO devreye girsin."
Samsun, Ordu ve Giresun'dan
çok sayıda arayan ve e-posta
gönderen oldu...
"Neşteri vurmuşsun"
diyorlardı...
Oysa, bunu yapan Erdoğan'dı...
Önceki günkü
konuşmasının üreticinin
umudunu artırdığını söyleyebilirim...
Hani bir de "Alavereci-dalavereciler,
madem öyle
TMO'yu devreye alıyorum"
dese, bakın o zaman
fındık fiyatına...
Dedim ya bu da
geçici bir çözüm olur...
Bölgede fındığı iyi bilenlerden
biri olan ve uzun yıllar Giresun Ziraat Odası'nın
başkanlığını yapan
Özer Akbaşlı,
gönderdiği e-postada,
yazımdan ötürü kutladıktan sonra
işin sosyolojik boyutunun
irdelenmesi gerektiğine
değinmişti...
Fındık Üreticileri
Birliği Başkan Vekili Akbaşlı,
şöyle diyordu:
"Fındık tarımında üretim alanları
saksı kadar kalmıştır. Bu alanlarda ekonomik üretim
yapmak ve bundan geçim beklemek hayalciliktir. 350 kilo fındığı ile
50 bin liralık borcunu ödemeye çalışan bir topluluk var karşımızda."
Akbaşlı, radyo programcılarının acıklı şarkılarda
sıkça kullandığı deyim gibi
tam "damar" yapmıştı...
Fındık, bölgede hayattır...
Bugün Ordu, Giresun,
Samsun'un Çarşamba, Terme,
Ayvacık, Salıpazarı gibi
ilçelerde esnafın ekonomik
sıkıntısının nedenlerinin başında da
fındık parasının piyasaya girmemesi
vardır...
Elbette fındığın serüveni; miras yoluyla
küçülen ve bakımsızlıktan
verimsiz hale gelen bahçelerden
başlayıp tüccara teslim edilince
bitmiyor...
Akbaşlı'ya hak verdim doğrusu...
Fındıkta destekleme alımı yapıldığında da
üreticinin bilinçsizliği,
Fiskobirlik'in
kötü yönetildiği dönemleri
de ele almak gerekir...
Yani, topyekün bir silkelenme
gerekiyor...
Siyasetçinin bakış açısında da...
2008 yılında, Ordu Valisi Ali Kaban ve Giresun Valisi Mustafa
Taşkesen'in
fındıkta ortak çözüm
arayışları çabalarını
bildiğimiz gibi
kimlerin baskısıyla
merkeze alındıklarını da unutmadık...
İki valinin
ortak kaleme aldıkları ve
Ordu Tarım Gazetesi'nde
yayınlanan
yazıdan bir paragraf verelim:
"Üretiminde söz sahibi olduğumuz bu ürünün pazarlanması ve çözüm noktasında da birlikte hareket edilmesi gerçeği göz ardı edilmemelidir. Çözüm önerileri ortak platformlarda çözüme kavuşturulmalıdır. Ortak akılla yeni yönetim sistemleri ve planları geliştirilmelidir. Aksi takdirde boşalan köyler, artan güvenlik zaafı ve aşsız kalan insanların iş bulmak umuduyla doldurduğu büyük metropoller ülke kaderi olmaktan öteye gitmeyecektir."
İkisi birden
Erdoğan'ın ifade ettiği
"alavereci-dalavereci" kurbanı
olmuştu...
Fındıkta bu tür oyunların
önünü kesmek için
piyasayı dengede tutacak
bir sisteme
ihtiyaç var...
Bir tarafın
zayıf bırakıldığı
koşullarda,
serbest piyasadan
söz etmek mümkün değildir...