Anlamadan dinlemeden
ya da okuyup araştırmadan
insanlar hakkında
olumsuz yorumlar
yapmak,
önyargılı
davranmaktır...
Bu durum,
genellikle
insanı
yanıltır...
Bazen en küçük meselelerin
büyütülmesi
ve bu süreçte
içinden çıkılmaz
hal alması da
önyargının
eseridir...
Eskilerin "peşin hüküm"
dedikleri, önyargılardan
sıyrılmak
için
empati yapmak
gerekir...
Anlamadan, dinlemeden
ya da okuyup
araştırmadan
yapılan yorumlar;
"kul hakkı"nı da
doğurur...
Yazarı bilinmeyen
bugünkü öyküyle
baş başa bırakıyorum sizleri...

* * *

"Seyir halinde bir gemi... Yolcular, güverteye çıkmış eğleniyorlardı... Ancak, işler her zaman yolunda gitmez!.. Gemi, aniden bir kazaya uğradı ve denizin derinliklerine doğru batmaya başladı... Güvertedeki yolcuların arasında evli bir çift bulunuyordu ve korku içinde can havliyle kurtarma filikasına doğru koştular.
Ancak filikada sadece bir kişilik yer kalmıştı. Adam, o an karısını ardında bırakarak filikanın içine atladı. Kadın güvertede yapayalnız kalmıştı...
Gemi neredeyse batmak üzereydi. Deniz, kadını kendine çekiyordu. Kadın, bir yandan dalgalarla boğuşurken, diğer yandan eşine sesini duyurmak istiyordu. Söylemek istedikleri vardı. Bağırmaya çabalıyordu..."

Öğretmen, anlattığı
hikayeyi kesti ve öğrencilerine
şu soruyu yöneltti:
"Sizce, kadın ne söylemiş olabilir?"
Herkes bir şey söyledi. Kadının söylemiş olabileceği cümleyle ilgili tahminler, çoğunlukla
"Senden nefret ediyorum. Ne kadar da körmüşüm ki, seni tanımamışım..."
gibiydi...
Aldığı cevaplar, öğretmeni memnun etmedi. Öğretmenin dikkatini bu süreç zarfında sessiz, sakin ve yorumsuz kalan bir erkek öğrenci çekti. Ona doğru yürüdü, aklına gelen bir şey varsa söylemesini, cevabını öğrenmek istediğini söyledi. Çocuk bir süre sessizlik içinde kaldı ve sonra dedi ki:

"Öğretmenim, benim düşünceme göre kadın, kocasına 'çocuğumuza iyi bak, onu koru, kolla...' diye bağırmıştır."

Öğretmen, hayret içerisinde kalmıştı, öğrencisine sordu:
"Sen, bu hikayeyi daha önceden duymuş muydun, biliyor muydun?"
Çocuk, kafasını salladı ve "hayır, duymadım. Annem, hasta olup bizi terk etmeden önce babama aynı bu sözcükleri söylemişti."

Öğretmen hüzün dolu bir sesle dedi ki:
"Evet, cevabın doğru..."
Sonra anlatmaya devam etti:
"Gemi, giderek suların altına batıyor, denizin derinliklerine doğru çekiliyordu. Adama gelince... Evine sağ salim ulaşır ve tek başına kızını büyütür, yetiştirip eğitir. Aradan seneler geçer. Ve bir gün adam, karısına ulaşır.

Bir gün kızı, babasının ardından kalan evrakları düzenlerken, hatıra defterini bulur. Ve anlar ki...
Bu yolculuğa çıkmadan önce annesi amansız bir hastalığa yakalanmıştı... Fazla zamanı kalmamıştı...
Ve aslında o hassas anda, babası kızını büyütebilmek için hayatta kalma ümidi yakalamıştı...
Babasının yazdıklarını okumayı sürdürür:
'Aslında o kadar can atıyordum ki okyanusun derinliğinde seninle birlikte olmak için... Buna rağmen kızımızın uğruna, senin tek başına dalgalar arasında kaybolmana razı oldum'..."

Hikaye, böylece son bulur... Sınıf, derin bir sessizlik içindedir... Öğretmen, öğrencilerinin bu hikayenin içerdiği ahlakî dersi almış olduklarını anlar.
*

Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...