İkitelli Organize Sanayi Bölgesi (İOSB) Başkan Vekili ve Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Genel Başkanı Şaban Gülbahar, İHA muhabirine önemli açıklamalarda bulundu. İkitelli Organize Sanayi Bölgesinin sayısal manada Türkiye'nin, Balkanların ve Ortadoğu Bölgesinin en büyük sanayi bölgesi olduğuna dikkat çeken Gülbahar, 'Burası 30 bine yakın işletmesi olan ve 300 binden fazla çalışanı olan bir organize sanayi bölgesidir. Sanayi olana kadar buralarda küçük ve orta ölçekli işletmeler teşekkül etmiş. Daha sonra İstanbul içerisindeki atölyelerin şehirdışına alınmaya başlanmasıyla bu bölgede bir yapılaşma başlatılmış. Bu çerçevede 38 tane kooperatif kuruluyor. Neticede 2001 yılında organize sanayi bölgesi oluyor' dedi.
'En büyük problemimiz yer sıkıntısı'
1985 yılından itibaren bölgenin küçük ve orta ölçekli işletmeler tarafından şekillendirilmeye başlandığını belirten Gülbahar, '1985 yılında buralar şekillenmeye başladığı zaman İstanbul şehrinden gelen üreticiler 50 ve 100 metrelik atölyelerden çıkıp geldiler. Buraya geldikleri zaman tabiri caizse 'Biz fabrika olduk' diye bir algıya kapıldılar ve birden 30-40 misli büyümeler gerçekleştirdiler. Bunun sonucunda bu bölgeler sanayicilere dar gelmeye başladı. Bu bölge hemen hemen yüzde 100 doluluk oranında olan bir organize sanayi bölgesi ve burada boşluk yok. Şimdi en büyük sıkıntı yerler dar geliyor.
Büyükşehir Belediyesi aldığı kararla Avrupa ve Anadolu yakasında yeni bir organize sanayi bölgesine izin verilmiyor. 'İstanbul dışına gideceksiniz' deniliyor. Bunu demek çok kolay fakat tatbik etmeye kalktığınızda çok zor bir mesele. Bir işletmeci, sanayici buradaki işyerini nasıl kapatıp gidecek?. Buralar doğru bir şekilde yönetilmiş olsaydı buranın rezerve alanlarının olması gerekirdi. Şu an çepeçevre sarılmış bir vaziyetteyiz. Ne genişleme imkanımız var ne de emsali büyütme hususunda sıcak bakılıyor. İkitelli ikinin hızla kurulması gerektiği kanaatindeyim. Bununla ilgili bir arayış içerisindeyiz. En son TOKİ ile yaptığımız görüşmelerde böyle bir çalışmada bize yardımcı olacaklarını ifade ettiler. Bununla ilgili yer de gösterdiler. Onun tecellisi ve tahakkuku için bir çaba içerisindeyiz' diye konuştu.
'Devletiniz milli, iktidarınız güçlü ve muktedir olmak durumunda'
Türkiye'nin koalisyon dönemlerinde büyük sıkıntılar çektiğini vurgulayan Gülbahar, 'Bizim kafamızdaki sistem milli devlet güçlü iktidar meftundur. Yani devletiniz milli olacak iktidarınız güçlü ve muktedir olmak durumunda. Zannediyorum ki bu önümüzdeki günlerde yapılacak referandum da böyle bir arzunun sonucunda oluşmaktadır. Çünkü Türkiye bu koalisyonlardan çok çekti. Koalisyon dönemlerinde devletin '70 cent'e muhtaç olduğu bir Türkiye fotoğrafıyla karşı karşıya kaldık. Devlet; konsoloslukların, büyükelçiliklerin kiralarını ödeyemiyordu. Hülasası, ülkemizi ve bölgeyi gelecekte büyük tehditler beklemektedir. Bu bakımdan iktidarımızın fevkalade muktedir olması gerekiyor. Bunun da yolu referandumdan geçiyor. Ülkemizin istikrara kavuşacağına inancım var ' dedi.
'Ben bu referandumun Ak Parti ile alakalı olduğunu zannetmiyorum'
16 Nisan'da yapılacak referandumun Türkiye'nin geleceği açısından önemli olduğunu belirten Gülbahar, 'Ben bu referandumun Ak Parti ile alakalı olduğunu zannetmiyorum zira şu andaki Cumhurbaşkanımız zaten başkan bir dönem daha seçim olsa yine başkan olur. Fakat insanın bir ömrü var. Ben bu referandumu Türkiye'nin geleceği açısından çok önemli görüyorum. Türkiye'de bürokraside sorunlar var. Kendilerini güvence altına almışlar. Onları atamazsınız onları çıkartamazsınız. Dolayısıyla Türkiye'de bürokratın yükselmesi iş yapmamasına bağlıdır. Kim ne kadar iş yapmıyorsa hata yapmıyordur. Hata yapmayan bulunduğu yerde kademe kademe yükselir ama iş yapan insan hata yapar. Hata yapanı kimse affetmeyeceği için iş yapan da bir müddet sonra yaptığı hatalardan dolayı cezalandırılır. Dolayısıyla bürokratın yükselmesi iş yapmamaktan geçer.
'Vesayetin birinci ayağı bürokrat sınıfı ikinci ayağı da hakimler'
PAKOP diye bir kooperatifimiz var. 30 sene önce kuruldu. Çorlu taraflarında 3 bin dönüm arazi alındı. Bir organize sanayi kuracaklar. Onun 15 senesi izinle geçiyor. 15 sene sonra bunlara deniyor ki burası tarım bölgesi burada organize sanayi bölgesi kuramazsınız bir yerde becayiş yapın. Kooperatif tamam diyor ve o gün ki yetkililerin söylediği yerlerde takas yapılıyor. İkinci 15 sene de oranın izni ile geçiyor ve 30 senenin sonunda hala izin alamıyorlar. O dönemdeki Başbakanımız duruma müdahale ediyor ve dönemin Tekirdağ valisini bu işle görevlendiriyor. Akabinde tamam deniliyor, imzalar atılıyor. Bu arada mahalli seçimler yapılıyor. Mahalli seçimde de Tekirdağ Büyükşehir oluyor ve CHP kazanıyor. CHP de çarşı her şeye karşı misali, 'dur' diyor. PAKOP'u da mahkemeye veriyor ve davayı Büyükşehir kazanıyor.
'Siz burada sanayi kuramazsınız' deniliyor. 30 sene, Guinness rekorlar kitabına girecek kadar önemli bir tespit. PAKOP, 30 sene boyunca ben burada sanayi kuracağım. İstihdam meydana getireceğim ve bununla ilgili sizden bir talebim yok. Bu benim tapulu yerim. 'Lütfen izin verin biz buraya bir organize sanayi bölgesi kuralım' diyor. 30 senenin sonunda mahkeme kararı da olumsuz olarak geri dönüyor. Yani vesayetin birinci ayağı bürokrat sınıfı ikinci ayağı da hakimler. Biri iş yapmıyor diğeri de davaları bitirmiyor. Peki bu ülke nasıl ayaklanacak. İşte o zaman akla geliyor ki güçlü bir otoritenin bu kurumları çalıştırmak adına yetkisi olsun. Bu da Başkanlık Sisteminden geçiyor. Türkiye yeni bir yolun yolcusu ve yeni bir kaderin sahibi olmak durumundadır. Bu yol Türk milletini ilimde, teknikte, ahlakta, sanayide yeryüzünün en ileri ülkesi yapmak isteyenlerin yolu olacaktır. Bunun için gönül seferberliğiyle beraber bir çalışma seferberliğine ihtiyacımız vardır ve bu konuyla alakalı bütün kurumların harekete geçmesi, işlerin hızlı yürütülmesi lazım' diyerek sözlerini tamamladı.