Psikolog Seda Kaplan, ilişkilerde bağlılık, ilişkilerde bağımlılık üzerine bir yazı yazdı. Biz de sizler için o yazıyı paylaşıyoruz...

İkisi birbirinden çok farklı...

İlişkilerde bağlılık, bir kişiye özgürce sevgi ve saygı ile yakınlık duymak ve yakınlık göstermek demektir; bağımlılık ise, başka bir kişiye bağlı olmak, muhtaç olmak, özgür ve özerk olmamak demektir. Evlilik ya da duygusal ilişkilerde bireyler eşlerini hayatlarının merkezine koyup tek beden, tek ruh, tek zihin olmaya çalışıyorsa bu bağımlılığa giden bir ilişkidir.

İlk günlerde iki tarafa da çok keyifli gelen ilişkide bağımlılık hali zamanla ilişkinizin katili olabilir. Bağlılık temelinde yürüyen bir ilişki ise iki tarafın da kendini gerçekleştirebildiği bir şölene dönüşebilir. Acaba sizin ilişkiniz hangi sınıfa giriyor?

Soru net aslında; ilişkinizde bağlı mısınız, bağımlı mı? Ancak cevap biraz karmaşık... Özellikle de ataerkil bir topluma doğmuş olan biz kadınlar için… Gittikçe daha fazla büyük şehirlerde yaşamaya başlasak da, iş hayatında daha fazla yer alıp hatta daha fazla yükselsek de önce kendimizi ikna edemiyoruz bağımsızlık fikrine… Ve tabii biz ikna olmayınca 'bağımsız kadın' tanımı hak ettiği yeri asla bulamıyor toplumsal sözlüğümüzde…

Evlilikler ya da uzun süreli beraberliklerin ilk ayından itibaren kimliğimizi farklı bir boyuta taşımaya başlıyoruz. Kendimizi unutuyoruz, alışkanlıklarımızdan vazgeçiyoruz, partnerimizle tek bir vücuda dönüşüyoruz.

Dudaklardan dökülen 'ben' kelimesi, yerini 'biz' kelimesine bırakıyor. Dünya benim için değil, bizim için dönüyor. Hayat, 'Benim hayatım' değil, 'bizim hayatımız' oluyor. Böyle gelmiş, böyle gider... Büyüklerin dediği gibi, bir elmanın iki yarısı olmak... Bu söz dünyadaki tüm ilişkilerde genel geçer bir kural. İlişkiler bu temel üzerinde yükseliyor. Evet, bir bütün olabilmek güzel de bunun da sınırları olmalı. Çünkü bu kez ilişkide bağımlılık sorunu ortaya çıkabilir.

Peki, neden birbirimize bu kadar çok bağlanıp birey olduğumuzu unutuyoruz?

Zaman geçtikçe ilişki içindeki taraflar, ilişkiyi koruma adına kendilerini unutuyor. Bu durum uzun ilişkilerin sıradanlaşmasına yol açıyor. Zaten yapılan araştırmalar gösteriyor ki birbirine bağımlı olma, terk edilme; sevilmeme ve yalnız kalma korkularımızdan kaynaklanıyor.

Birey olduğunuzu unutmayın!

Gerçekten de birçok ilişkide çiftler ilk günkü heyecanlarını yitirdikleri, birbirlerinden sıkıldıkları için ayrılıyor. Oysa sıradanlaşan ilişkileri kurtarmanın çok kolay bir yolu var: Kişilerin kendi isteklerini, zevklerini açık açık söylemeleri. Tarafların ilişki kurmayla ilgili güvenlerini mümkün olan en üst düzeyde geliştirme çabaları, uzun süreli ilişkilerin yıpranmasını en aza indirecektir. İşte bu yüzden de yeni bir ilişkiye başladığımız an birey olduğumuzu asla unutmamak büyük önem taşıyor.

Bağlanmanın bilimsel açıklaması da var; Uzmanlar bağlanmayla ilgili sorunları Bowlby'nin Bağlanma Kuramı'na bağlı olarak temellendiriyor. Aslında ilişkimizdeki bağımlılık derecemiz bebekliğimizden itibaren şekillenmeye başlıyor. Bowlby Kuramı'na göre dört farklı yetişkin bağlanma modeli ortaya çıkıyor.

Güvenli bağlanma: Bu bağlanma tarzına sahip bireyler, hem kendilerin hem de başkalarını olumlu görme eğilimindedirler. Yakın ilişkilere değer verirler, bu tür ilişkileri başlatmakta ve sürdürmekte başarılıdırlar. Ancak bu ilişkiler sırasında kişisel özerkliklerini yitirmemeyi de başarırlar.

Kayıtsız bağlanma: Bu bağlanma tarzına sahip bireyler, kendilerini ve de başkalarını olumsuz görme eğilimindedirler. Kimse ile kolay kolay yakın ilişki geliştirmezler. Başkalarına duydukları gereksinimi ve yakın ilişkilerin önemini reddederler.

Bu yapı çocukluk yıllarında gelişir. Çocuk ihtiyaç duyduğu güven, sığınak ve de şefkati anneden göremeyince, bu ihtiyaç duygusunu içinde en düşük dereceye indirmeyi başarır. Bu nedenle bu çocuklar sonraki yıllarda kimsenin ilgisine güvenemez ve de kimse ile kolay yakin ilişki geliştirmezler. Ne bağlanırlar ne de birilerinin kendilerine bağlanmalara tahammül ederler.

Saplantılı bağlanma: Bu bağlanma türüne sahip bireyler kendilerine güvenmezlerken başkalarına güvenirler. Bunun nedeni ise başkalarının kendinden daha üstün olarak ve kendilerini daha değersiz görmeleridir.

Korkulu/kaygılı bağlanma: Bu bağlanma tarzına sahip olanlar, hem benlik hem de başkaları modeli olumsuz olan bireylerdir. Kendilerine de başkalarına da güvenmezler.

BAĞIMLILARDA ELEŞTİRİ BAŞLIYOR

Bağımlılık kokan ilişkilerde izole bir yaşam vardır, çiftin baş başa geçirdiği zaman artmıştır ancak arkadaşlar ve aileler ile iletişim azalmış, iletişim çemberi daralmıştır. Bu durum, bireylerin birbirine olan mecburiyetlerini arttırabilir. Kişi beynini 'o benim her şeyim, ben onsuz yapamam, onsuz olmayı hayal edemiyorum' gibi rasyonel olmayan düşüncelerle doldururken, bir taraftan da yaşadığı ilişkinin bitmemesi için mükemmel sevgili olmak, her türlü beklentiyi karşılamak, her anını doldurarak başkasına muhtaç olmamasını sağlamak isteyerek kendi varlığından vazgeçebilir. Hatta 'biri her an aklını çeldirir' diye düşünerek onu hemcinslerinden uzak tutmaya da çalışabilir. Yani çok seviyor gibi görünmek esasen bir kayıp korkusunun dışa vurumu olabilir. İlişkilerinde bağımlı olanlar, genelde bir noktadan sonra, eşlerini aşırı derecede eleştirmeye, onları 'ilgisiz, kalpsiz, duyarsız' olarak suçlamaya başlayabilirler.'

Birlikte durun, ama yapışmayın.

Bağımlı ilişkiler bir çeşit ebeveyn çocuk ilişkisi olduğunu sayılabilir. Bağımlı ilişkiler çiftin sadece günlük yaşamlarını değil cinsel yaşamlarını da sekteye uğratabiliyor. Bağımlı olan kişiler birbirlerine ebeveyn veya çocuk gibi davranmakta; eşine ya da partnerine annelik ya da babalık yapmaya çalışmaktadır. Ebeveyn-çocuk ilişkisinde her şeye bir şekilde yer vardır ancak en olmayacak şey ebeveyn ile çocuğun cinsel birliktelik yaşamalarıdır. Bu nedenle çok iyi anlaşsalar bile bu çiftler cinsel açıdan birbirlerini arzulamazlar ve çok uzun süre seks yapmadan durabilirler. Yani bağımlı ilişkilerde zamanla cinsel işlev bozuklukları da baş gösterebilir. Ayrıca bu kişilerde ilişkisel olarak en sık karşılaşılan sorunlar ise; kıskançlık, öfke, asosyal yaşam, merkeze eşi ya da partneri koyma, onu devamlı kontrol etme, ilişkinin geleceği ve güvenliği için görüşülen zamanların artması ve iki tarafın kendine ayıracağı özel zamanın olmaması şeklindedir. Sağlıklı bir evlilik ve cinsel yaşam; tüm beklentilerimizi ve mutluluğumuzu partnerimize bağlamak yerine, kendimize ait bir yaşam alanı yaratmaktan geçer. Bu nedenle 'birlikte durun ama birbirinize yapışmayın, bağlanın ama bağımlı olmayın' diyoruz.'

Şunu unutmayın; ilişkilerde ne annesiniz ne de baba… Siz sadece bir çiftsiniz. Ritmi olan bir paylaşım tıpkı bir dans gibi….

Can Yücel'in şiirinde dediği gibi….

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.

O olmazsa yaşayamam demeyeceksin.

Demeyeceksin işte.

Yaşarsın çünkü.