İstanbullu için Sivriada, ufuk çizgisindeki sarp, tekinsiz görünümlü, hatta lanetli adadır. Bundan 107 yıl önce adada yaşanan köpek katliamı bazı hafızalarda hala tazedir, şehrin yerlileri büyükannelerinden, büyükbabalarından dinlemiştir anakaraya kadar gelen köpek çığlıklarını.
Üzerinde yerleşim, yaşayan yoktur. Haydarpaşa Limanı'nın mendireği, buradan ve Kınalıada'dan alınan kaya ve toprakla inşa edildiğinden büyükçe bir limanı ve ortasında kocaman bir çukur vardır.

Şehirhatları vapurları, düzenli sefer yapan tekneler uğramaz Sivriada'ya. Bir tekneniz yoksa veya kiralayıp gitmezseniz, uzaktaki gölge gibidir.
Şimdi o gölge, önümüzde giderek büyüyor. Erdinç Kaptan'ın Arslan Ege isimli teknesiyle Kınalıada'dan yola çıktık, Sivriada'ya, varlığından bir türlü emin olamadığımız kedileri görmeye gidiyoruz.
Fotoğrafçı arkadaşım Senih Gürmen'in içi içini yiyor. Tam bir hayvansever olan Senih, bütün gece uyumamış; 'Ya açlıktan-susuzluktan bir deri bir kemik kaldılarsa, ya hastalarsa ne yapacağız' diye düşünmekten. Sırt çantalarımız kuru-yaş mama dolu.
Avlanmayı öğrenmişler
İstanbul'un sokak köpekleri hakkındaki 'Kara, Maske, Zeytin ve Diğerleri' belgeselinin yönetmeni Cem Hakverdi'den duydum ilk kez Sivriada'da yaşayan kedilerin varlığını. Ama o da gidip kendi gözleriyle görmemiş, arkadaşlarından duymuştu. İlk fırsatta gidip durumlarına bakmak istediğini söylüyordu.
Emin olmak için yeniden arkadaşlar, tekneciler, adalılar arandı. Kimi 'Abartılacak bir şey değil, üç-beş kedi var', kimi 'Gitseniz de göremezsiniz, çok vahşiler' dedi. Kimiyse hiç duymamıştı kedileri. Yola çıktığımızda neyle karşılaşacağımızı bilmiyorduk.
Arada bir adaya uğrayıp yemek bırakan Erdinç Kaptan, durumun çok kötü olmadığını, kedilerin avlanmayı öğrendiğini, bölgede avlanan balıkçıların da balık bıraktığını anlattı: 'Geçen kış karlı havada gittim, aç kalmışlardır diye. Karı temizleyip yemek bıraktım. Hiç telaşlanmadan, şöyle bir tadına baktılar.'
Limana girdiğimizde, motor sesini duyup koşarak gelen birkaç kedi gördük. Tekneden inip çağırınca birkaç tanesi daha çıktı çalıların arasından. Mama kutularını açmaya başladığımızda kedilerin sayısı 20'yi buldu. Bir-ikisi dışında hepsi birbirinin kopyası gibi, karnı beyaz sırtı tekir kediler. Aralarından iki-üç tanesinin yaşı var ancak çoğunluk bir yaş civarında, genç kedi. Sağlıkları, kiloları yerinde görünüyor ama kurt gibi açlar. Yaş mamalar kısa sürede bitiyor. İçlerinden birinin kuru mama paketini sürükleyerek kaçırmaya çalıştığını fark edince kuru mamaları da açıyoruz. Erdinç Kaptan kötü havalarda, yıkılmış kilisenin kalıntılarına, camı kapısı olmayan eski işçi barakalarına sığındıklarını söylüyor. Buralara da daha sonra yesinler diye mama bırakıyoruz.
Ne yediklerini aşağı yukarı anladık ama ne içiyorlar? Adada bir su kuyusu var, kedilerin kuyudan su çekecek hali yok...

Tencerede biriken yağmur suyu
Adaya uğrayanlar, büyük yoğurt kapları, eski tencereler, tepesi kesilmiş su damacanaları bırakmış. Bu kaplara yağmur suyu birikmiş.
Kediler işte bu suyu içiyor. Kuyunun yanında da, yeni doldurulduğu belli birkaç kap taze su var. Elbette kapların her gün dolu olacağının garantisi yok. Gözümüzden kaçan, ortaya çıkmaya korkan başka kediler var mı diye adada dolaşmaya başlıyorum.
Çalıların arasından ses geliyor. Kertenkele olduğunu düşünürken, bir çift kedi gözüyle karşılaşıyorum. Çalılar arasında, insandan korkup çıkmayan başka kediler var mı, bilmiyorum.
Kediler genellikle liman çevresinde yaşıyor. Adanın arkasından martı sesleri yükseliyor. Burada da kedilerin yaşadığını söyleyenler oldu ancak aramamıza rağmen biz göremedik.


Kendilerini sevdirmeyi bilmiyorlar

Söylendiği gibi vahşi bir halleri yok. Ama insanlarla sık karşılaşmadıklarından, çok yanaşmıyorlar da... Kendilerini sevdirmeyi bilmiyorlar, ürkekler. İçlerinden sadece biri 10 dakika dil döktükten sonra sakarca kendini sevdiriyor. Bir saat kaldıktan sonra adadan ayrılırken, arkamızdan bakan yirmi çift göz içimizi burkuyor. Akşam soğuk çöktükten sonra ne yapıyorlar diye düşünüyoruz.

Adalar Belediyesi Veteriner Hekimi Fahri Dal, Sivriada'daki kedilerden haberdar olduklarını söylüyor ama sayıları konusunda kesin bir bilgisi yok. Sağlık kontrolü veya kısırlaştırma yapılmamış.
Temmuz 2014'te, HAYTAP temsilcileriyle İBB Veteriner Hizmetleri Müdürlüğü'nde görevli bir veteriner hekim Sivriada'ya gitmişti. Toplanan dokuz kedi, Tuzla Tepeören Sahipsiz Hayvan Bakımevi ve Rehabilitasyon Merkezi'ne götürülmüş, üç kedi tüm çabalara rağmen yakalanamamıştı. Anlaşılan o ki, aradan geçen üç yılda o üç kedinin sayısı yeniden 20'yi bulmuş.

Adaya giden hayvanseverler, sprey boyayla her yere 'Kedilere yemek verin' yazarak kendilerinden sonra geleceklere mesaj bırakmış.

NE OLMUŞTU?

1910 yılında iktidarda olan İttihat ve Terakki Partisi'nin belediye başkanı Suphi Bey, 5 Haziran günü köpekleri İstanbul sokaklarından toplatmaya başlıyor. Yaklaşık 80 bin sokak köpeği teknelerle Sivriada'ya gönderiliyor. Köpeklerin bir kısmı açlıktan, bir kısmı son bir çare olarak atladıkları denizde boğularak, bir kısmı ise birbirini parçalayarak ölüyor. Adadan günlerce uluyan köpeklerin seslerini duyan İstanbullular, katliamdan birkaç yıl sonra başlarına gelen felaketleri bile köpeklerin ahının alınmasına yoruyor ve Sivriada'ya bu yüzden Hayırsızada demeye başlanıyor.

KAYNAK:HÜRRİYET