Facebook, Instagram, Twitter, Snapchat vb. tüm sosyal ağların aslında birer ticari ve kar etmesi gereken markalar olduğunu gözden kaçırmayarak konuya girelim.

Türkiye'de sosyal medya odaklı dijital marka iletişimine başladığımız 2009 yılından 2012'li yıllara kadar Facebook'un gelir modeli markalara hayran satmak üzerine kuruluydu.

Öyle ki, o yıllarda rakip markalar arasında amansız bir hayran sayısı rekabeti vardı. Erişimi kimse sorgulamıyordu çünkü marka ve bireysel profil sayısı şimdiki kadar fazla değildi. Haliyle erişimde de problem yoktu.

Facebook yıllar geçtikçe, biraz daha olgunluğa erişti ve gelir modelini reach yani erişim olarak değiştirdi. Yani Facebook güncellemeleriyle adeta dedi ki; 'Hayran kazanmak için para harcadınız ve kazandınız da. Fakat üzerimde artık çok fazla marka ve bireysel profil iyi – kötü içerik paylaşmaya başladı. Benim kullanıcıları Facebook'ta tutabilmem için gerçekten ilgilenebilecekleri, iyi içerikleri göstermem lazım. Bunun için de artık filtrelemeye gidiyorum. Markalar olarak sizler ya kullanıcılara çok ekstra fayda sağlayan, dikkat çeken sıra dışı içerikler paylaşmalısınız ya da para ödeyip içeriğinize reklam vermelisiniz. Benim amacım insanların mümkün olduğunca Facebook'ta zaman geçirmesini sağlamak. Buna fayda sağlayan en güzel içerik modeli nedir? Video. O halde siz markalar olarak reklam vermek istemiyorsanız en azından kullanıcıların Facebook'ta daha fazla zaman geçirmesine ve dolaylı yoldan benim daha fazla reklam tükettirmeme fayda sağlayacak videolar paylaşırsanız ben de karşılığında videonuzun erişimini artırırım. Böylelikle daha çok kişiye ulaşır, etkileşiminizi artırma şansı yakalayabilirsiniz.'

penceremizden bakma eğiliminde oluyoruz. Sosyal medya tarafında bir içerik paylaşınca sayfadaki herkesin hemen 'like' etmesini, tıklayıp sitemize gelmesini ya da yüklediğimiz videoyu izlemesini bekliyoruz ama bu artık neredeyse hiç böyle olmuyor.

Facebook, Instagram, Twitter, Snapchat vb. tüm sosyal ağların aslında birer ticari ve kar etmesi gereken markalar olduğunu gözden kaçırmayarak konuya girelim.

Türkiye'de sosyal medya odaklı dijital marka iletişimine başladığımız 2009 yılından 2012'li yıllara kadar Facebook'un gelir modeli markalara hayran satmak üzerine kuruluydu. Öyle ki, o yıllarda rakip markalar arasında amansız bir hayran sayısı rekabeti vardı. Erişimi kimse sorgulamıyordu çünkü marka ve bireysel profil sayısı şimdiki kadar fazla değildi. Haliyle erişimde de problem yoktu.

Facebook yıllar geçtikçe, biraz daha olgunluğa erişti ve gelir modelini reach yani erişim olarak değiştirdi. Yani Facebook güncellemeleriyle adeta dedi ki; 'Hayran kazanmak için para harcadınız ve kazandınız da. Fakat üzerimde artık çok fazla marka ve bireysel profil iyi – kötü içerik paylaşmaya başladı. Benim kullanıcıları Facebook'ta tutabilmem için gerçekten ilgilenebilecekleri, iyi içerikleri göstermem lazım. Bunun için de artık filtrelemeye gidiyorum. Markalar olarak sizler ya kullanıcılara çok ekstra fayda sağlayan, dikkat çeken sıra dışı içerikler paylaşmalısınız ya da para ödeyip içeriğinize reklam vermelisiniz. Benim amacım insanların mümkün olduğunca Facebook'ta zaman geçirmesini sağlamak. Buna fayda sağlayan en güzel içerik modeli nedir? Video. O halde siz markalar olarak reklam vermek istemiyorsanız en azından kullanıcıların Facebook'ta daha fazla zaman geçirmesine ve dolaylı yoldan benim daha fazla reklam tükettirmeme fayda sağlayacak videolar paylaşırsanız ben de karşılığında videonuzun erişimini artırırım. Böylelikle daha çok kişiye ulaşır, etkileşiminizi artırma şansı yakalayabilirsiniz.'

Geleceği görmeye çalışırsak, şu değişiklik ile birlikte Facebook'un zaten ortalamada %10 – %20'lerde olan organik erişimi tamamen bitirebileceğini tahmin etmek hiç zor değil. Elbette, siz marka veya kişi olarak, insanları Facebook'ta konuşturan, çok sıra dışı içerikler üretebiliyorsanız bunun Facebook tarafında her zaman bir karşılığı olacak. Çünkü dinamikler belli. Facebook sizin sayenizde insanların Facebook'ta daha çok zaman geçirdiğini düşündüğü her an önünüzü açacaktır. Platformdan bağımsız, geçmişte de böyleydi; gelecekte de böyle olacak.

Hali hazırda akıllı telefonlar içerisinde yer alan sosyal medya uygulamaları %60, %70 oranında dış dünya ile ilişkimizi kesiyor ve bu oran, gelecekte takacağımız bir VR gözlük üzerinden Facebook Spaces'ta %90'lara çıkacak. Şimdilerde bağımlısı olduğumuz akıllı telefonları elimize alıp vakit geçirmek bize belki de çok sıkıcı gelmeye başlayacak. Oculus gözlükler olmadan gezemeyeceğiz zamanlar sanıyorum çok uzakta değil. Çünkü inceleyenler bilir, Facebook Spaces ile hem marka tarafında hem bireysel tarafta bilinen tüm alışkanlıklar değişmeye başlayacak. Bu süreçte ise Facebook, Spaces'ın kullanımının yaygınlaşması için ilk etapta birçok kişi ve sonrasında markalara ekstra erişim desteği sağlayacağını tahmin edebiliriz. Reklam satın almaları da bildiğimiz Facebook'tan, Spaces'a doğru kayacaktır. O yüzden markalar; desktop, mobil cihaz tabanlı, alışmış olduğumuz dijital marka iletişiminin belki de bu son evrelerinde organik erişimsiz olmayı kabul edip ya reklam stratejisiyle ya da kullanıcıları Facebook'ta tutmaya fayda sağlayacak videolar ile ilerleyerek Facebook Spaces'ın sunacağı fırsatları şimdiden araştırmaya başlayabilirler.

KAYNAK:PAZARLAMASYON