"Bozulur" diye korkudan televizyonun düğmesine basamayan bir neslin insanları olarak, sosyal medya üzerinden birkaç tuşa dokunarak dünyayı önlerine seren ve bayat Amerikan esprilerini milyonlarca kez izleyen çağın gençlerini anlamıyor olabilir miyim acaba?..

Ya da sorun, bizdeki bilgisizlik ve becerisizlikte mi?..

Sosyal medya fenomenlerinden Enes Batur'un yeni vizyona giren filmi için bizimkiler sinemaya gitti...

Aslında eşim Cem Yılmaz'ın filmine gitmek istemişti ama oğlum Enes Batur'un filmi diye ısrar edince, elbette onun dediği oldu...

Sinemadan çıktıklarında gazetede buluştuk. Eşime, 'Filmin konusu neydi" diye sordum. Daha bir şey söylemeden mimiklerinden anlamıştım...

"Ama sinema salonu tıklım tıklım doluydu" dedi...

Filmin sonunda gençlerin Enes Batur'u alkışlamalarına anlam verememişti…

Bu sözleri duyunca, çocukluğum aklıma geldi...

O yıllarda, Türk filmlerinde başrol oyuncusu, kötü adamları dövdüğünde ya da polis ekipleri kanunsuzları yakalandığında salonda alkış tufanı kopardı…

Bu alkış, kötülerin karşısında İyilerin kazanmasına olan bir refleksti…

Şimdi ki gençler, neyi alkışlamıştı?..

Enes Batur'un filmi, Cem Yılmaz'ın "Arif 216"sına hasılat farkı atması, toplumsal erozyonun boyutunu ortaya koyması bakımından ilginç bir veridir…

Küfürden başka konusu olmayan ucuz Recep İvedik filmlerinin de her seferinde, izleyici rekoru kırması boşuna değildi...

Piyasa Araştırma şirketleri, medyanın tüm mecralarını büyük paralar karşılığında verdikleri gizli ve açık reklamlarla önce arzı oluşturdu sonra da talebi...

Yani, küfürden hoşlanan, hiç bir incelik olmayan bayat esprilere gülebilen bir izleyici profili ortaya çıkarılmasaydı, bu tarz filmler, milyonlarca izleyici bulabilir miydi?..

"Haksızlık mı yapıyorum acaba" diye kendimi sorguladım ve yazımı yazmadan önce de Enes Batur'un filminin tanıtım bölümünü yeniden izledim...

Yok böyle bir espriler!..

Kaygılandım elbette...

Kendi oğlum başta olmak üzere sosyal medyanın 'esareti' altına giren ülkemin tüm çocukları için...

İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri 'bir haftalarını interneti kullanmadan geçirme' denemesi yapıldı. Öğrenciler, ders araştırmaları, bürokratik işlemler ve acil durumlar dışında internet kullanmadan bir hafta geçirecekti. Gençler, daha ilk saatlerde Facebook ve Twitter'e giremedikleri için 'sosyal hayattan ve haberlerden uzaklaşma' sorunları yaşamaya başladı. Bu deneyimin bilimsel bir yanı yoktu, Gözleme dayalıydı. Ancak görüldü ki; sosyal medya onlar için olmazsa olmazdı...

Yanlış anlaşılmak istemem!..

Çağın gerekleri ve teknolojisinin karşısında duracak değilim!..

Sadece; gençlerin küfürlü ve sevimsiz Amerikan esprileriyle kendi toplumlarına yabancılaştırılması, kin ve nefretin pompalandığı oyunlarla insani duygulardan uzaklaştırılması ve de gerçek hayata dokunmak yerine yemek yemek için bile odalarından çıkmadan bilgisayar başında sanal dünyanın esareti altında benliklerini kaybetmelerine karşıyım...

Haksızsam, özür dilerim!..