Maddi zenginlikleriyle şımarıklık içinde fakir fukarayı hor görenlere, İslam alimlerinden Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'nin "Harabat ehlini hor görme sakın, defineye malik viraneler var" sözünü hatırlatmak gerek...

O fakirler içinde öyle yürekli insanlar var ki, onların sahip olduğu güzellikleri satın alacak bir zenginlik yoktur...

Çünkü onu veren Allah'tır...

Bugün sizleri yazarı bilinmeyen 'Sırttaki yükler' öyküsüyle baş başa bırakıyorum.

* * *

Adamın biri camiye girer, belli ki namaz kılacak. Ama oturmaz, meraklı ve şaşkın gözlerle etrafı süzerek dolanır. Bir oraya, bir buraya her köşeye dikkatlice bakar ve hızla çıkar gider.

Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar camiye girer ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar. Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını...

Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar, çıkardığı ses derken, tabii ki cemaat de rahatsız olmuştur.

Namaz biter bitmez, cemaat içinden bu duruma tepki sesleri yükselir. Herkes kıpırdanmaya başlar. Adama söylenip dururlar. Hafif de olsa bir tartışma yaşanır. Bu arada sesler imama ulaşır. İmam aynı mahalleden olan garibi az çok bilir halini. Şefkatle yanaşır yanına ve sorar: "Oğlum böyle namaz mı olur, sırtında odunlarla, sen ne yaptın? Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin bak, bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?"

Cemaatin "deli" diye nitelendirdiği adam, mahzun ama manalı bir bakışla "Âdetiniz böyle değil midir?" diye sorar..

Hoca, "Ne adeti?" der.

Cemaat da toplanmış, merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir. Saf ve temiz yürekli o adam, "Hocam ben namaz kılmak için girdim camiye. Şöyle kendime uygun bir yer ararken, içeridekilere baktım. Gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir, ben de şu odunları yüklendim geldim işte, neden kızıyorsun? Kızacaksan herkese kız, tek bana değil!" diye sitem eder..

Hoca şaşkındır, "Benim sırtımda da mı var?" diye sorunca, adam "evet" der. "Hepinizin sırtı yüklü!"

Cemaat içinden bazıları "Deli işte" diyerek gülmeye başlayınca, adam öne atılır ve tek tek cemaati işaret eder ve öne atılır heyecanla bağırır: "Bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk, bunda kocaman bir elma ağacı vardı." Adam devam eder...

"Bunda kırık bir kapı, bunda bir tencere yemek, bunda kızarmış tavuk, şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, bununkinde de yaşlı annesi vardı!"

Sonra umutsuzca, "Boş yok, boş yok hiç" diye tekrarlar. O böyle söyleyince, herkes dehşet içinde şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakar. Çünkü söyledikleri doğrudur. Namazda kimi doğacak çocuğunu düşünüyordu, kimi bahçesindeki meyve ağaçlarını, biri onaracağı kapıyı, diğeri lokantasında pişireceği yemeği. Birinin karnı açtır, aklında yiyeceği tavuk vardır. Birinin sırtında sevdiği kadın, diğerinde de bakıma muhtaç annesi durur. "Peki söyle bakalım, bende ne vardı" diye soran Hoca, aldığı cevap karşısında dehşete düşer: "Zaten en çok da sana şaştım hoca! Sırtında kocaman bir inek vardı!" O da doğruydu. Hoca boynunu büktü. Namaz sırasında, hasta olan ineğinin ölüp ölmediğini düşündüğünü itiraf etti. Bildirince bildiren, yüreği olan görüyor elbette...

* * *

Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...