Uzun zamandır kendinizi başarısız mı hissediyorsunuz? Kendinize yönelmiş yoğun bir öfkeniz mi var? Hayatı yaşamaya değer bulmuyor musunuz? Hiçbirşey size artık zevk vermiyor mu? Kapana kısılmış gibi mi hissediyorsunuz? Kendinizi eskisi kadar enerjik hissetmiyor musunuz? Yorgun mu uyanıyorsunuz? Geleceğe dair umutlarınız mı tükendi? İşlerinize dikkatinizi veremiyor musunuz? Günlük hayatınızı sürdürmekte zorlanıyor musunuz? Tüm bu soruların yanıtı evet ise siz de depresyonda olabilirsiniz.

Depresyon tüm dünyada ve Türkiye'de en sık görülen hastalıklardan biri. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), tüm toplumlarda her yaştan 350 milyondan fazla insanı etkileyen depresyonu ' küresel bir hastalık' olarak tanımlıyor.
En yaygın görülen hastalıklar arasında 4. sırada yer alıyor. Dünya Sağlık Örgütünün tahminlerine göre gelecek 10 yıl içinde en çok görülen ikinci hastalık olacak. Depresyon kadınlarda erkeklerden iki kat daha fazla görülüyor. Şuan her beş kadından ve her on iki erkekten birinde gözleniyor.
Depresyon yaygınlığı, kişisel ve toplumsal maliyetleri göz önünde bulundurulduğunda en önemli psikiyatrik bozuklukların başında geliyor ve artık önemli bir halk sağlığı sorunudur.
Depresyon, esas olarak kişinin yaşamdan ve yaşadıklarından zevk alamama hali ve üzüntü, keder, mutsuzluk, isteksizlik, karamsarlık, umutsuzluk, suçluluk gibi duyguların eşlik ettiği bir sendromdur.

Depresyonda çökkün duygu duruma sıklıkla günlük aktiviteleri yapmakta güçlük, iştah ve kilo kaybı, erken uyanma veya uykuyu sürdürememe, dikkat-konsantrasyon güçlüğü ve yaygın bedensel şikayetler (uyuşukluk, enerji azalması, ağrı) eşlik etmektedir.
Depresyon yaşayan bir kişi daha önce severek isteyerek yaptığı şeyleri artık yapmak istememeye, zevk almamaya başlar. Hayatını kaliteli yaşayamaz. Aile hayatını sürdürmekte, çocukları ile ilgilenmekte, iş hayatında ki sorumlulukları yerine getirmekte belirgin güçlükler yaşamaya başlar. Depresyondaki kişi kendisiyle, gelecekle ve dış dünya ile ilgili pekçok şeyi olumsuz algılar. Kendine olan güveninde azalma ve değersizilik düşünceleri eşlik eder. Geleceğe yönelik plan yapmakta ve karar vermekte güçlükler yaşar.
Depresyon her zaman bir hastalık değildir. Kişiler bir hastalık olmaksızın günlük olaylardan kaynaklanan durumlardan dolayı depresyona ait belirtiler yaşayabilir. Bu durumda depresyonun süresi kısa ve şiddeti düşüktür, açıkça belirli bir olayla ilişkilidir. Kişinin günlük yaşamında çok önemli değişiklikler yaratmaz. Kişiyi neşelendirecek, canlandıracak bir şey olduğunda kişi üzüntü ve neşesizlik halini kolaylıkla atabilir.
Bir hastalıktan söz edebilmek için kişinin yakınmalarının bir kaçının birlikte ve en az on beş gün boyunca hemen hemen her gün ve gün boyu sürmesi gerekir. Ayrıca bu yakınmalar kişinin işlevselliğinde önemli derecede bozulmaya neden olacak şiddette olmalıdır.

Depresyon genel olarak 20'li yaşlarda başlar ve 30-40 yaşlarda başlangıç açısından ikinci bir yoğunlaşma yaşanır. Kadınlarda görülme oranı %4-10, erkeklerde ise %2-2,5. Hayat boyu risk kadınlarda %10-26, erkeklerde %5-12'dir.
Depresyon ne yazık ki yineleyici bir bozukluktur ve bu bozukluğu yaşayanların önemli bir kısmı yaşamları boyunca tekrar tekrar aynı problemlerle ile karşılaşabilirler.

Depresyon tedavi edilmezse bir yıl içinde kendiliğinden düzelme oranı %40 civarındadır. Ancak %40'ı aynen kalır ve %20 'si kronikleşir. İlk atak depresyon genellikle tedaviye iyi yanıt verir ve tedavi edilmezse %5-10'u iki yıldan fazla sürebilir. Tüm tedavilere rağmen depresyonun %20 oranında kronikleştiği görülmektedir.
Uygun bir biçimde (yeterli süre, uygun dozda ve düzenli bir şeklide kullanılması) tedavi edildiğinde depresyon günümüzde tedavisinde en başarılı sonuçların elde edildiği psikiyatrik hastalıklardan birisidir. Fakat çok yaygın olan yanlış inançlar ve bilgi eksikliği nedeniyle uygun bir tedavinin yürütülemediği çok sık görülür.

Bunların başında ilaçların zamanından önce ve danışılmadan bırakılmasıdır. Hastaların çoğu depresyon tedavisinde kullanılan ilaçların bağımlılık yapacağı endişesi ile ilaç kullanmak istememekteler ve tedaviye karşı olumsuz tutum sergilemektedirler. Diğer yandan sıklıkla hem hastalar hemde hasta yakınları depresyonun kişinin kendi çabasıyla, iradesiyle aşılabilecek bir durum olarak düşünmekteler. Sonuç olarak bu tutumlar kişinin tedaviye başlamasını geciktirmektedir.

Depresyonun tedavisinde antidepresan ilaçlar kullanılmaktadır. Antidepresanların etki göstermesi genellikle zaman alır. Başlanan her hangi bir ilacın etkili olup olmadığından söz edilebilmesi için en az 4-8 hafta beklenir. Tam doz en az 4 hafta kullanılmadan antidepresan ilacın o hastada etkili olup olmadığı konusunda karara varılamaz.
Hasta iyileştikten sonra ilacın en az altı ay daha kullanılması gerekmektedir. Daha erken sürede ilaç kesildiğinde depresyonun tekrarlama olasılığı çok yüksektir. İlk aşamada hastalığı tedavi etmek amacıyla kullanılan ilaç daha sonra koruyucu amaçla, yani hastalığın tekrarlamasını önlemek amacıyla kullanılmaktadır.

Depresyonda Diğer Tedavi Yöntemleri;

Elektrokonvulsif Tedavi: Halk arasında elektroşok olarak da bilinen bu tedavi yöntemi ağır depresyonlarda etkililik oranı oldukça yüksek olan, hızlı düzelmeler sağlayan ve bir çok hastada güvenle kullanılabilen bir tedavi yöntemidir.

Parlak Gün Işığı Tedavisi: Özellikle mevsimsel döngüler gösteren hastalarda yararlı olmaktadır. Bu tedavi yönteminde belli protokollere uyarak parlak beyaz yapay ışık kullanılmaktadır.

Psikoterapi Tedavileri: uygun hastalarda ilaç tedavisi ile birlikte bilişsel-davranışçı psikoterapi, psikanalitik psikoterapi, kişilerarası ilişkiler psikoterapisi ve destekleyici psikoterapiler uygulanmaktadır.