Sefa Aralan'ın kalemiyle geçmişe bir yolculuğa var mısınız?

İşte Sefa Aralan'ın kara tren adlı yazısı:

Nerede kaldı o güzel tren yolculukları? Tabii ki mazide.

Bir zamanların en ilgi gören yolculuğu trenle yapılırdı. Artık bugün belli şehirler arasında hızlı trenler hariç diğerleri kara tren tabir edilen ve sadece kısa mesafeler içindeki banliyölerde ve yük taşımada kullanılır hale geldi.

Günümüzde gelişen teknoloji sayesinde; modern uçaklar ve otobüs firmalarının son model konforlu araçları, kara trenlerin süksesini yok edip gitti. Trenler, artık yabancı turistlerin rağbet ettiği ve nostaljiyi yaşamaları için turlar düzenlenen ulaşım aracı haline geldi.

Fakat yine de o eski günlerde yapılan tren yolculuklarının ayrı bir zevki vardı.

Tren garından aldığınız kalın karton şeklindeki biletlerle bindiğiniz tren 1.Mevki, 2. Mevki kuşetli (yani yataklı vagon) olmak üzere sınıflara ayrılırdı.

Yapacağınız yolculuklar epey uzun sürerdi. Çünkü trenlerin hızları belli bir süratin üzerine çıkamazdı. Bundan dolayı da otobüsle bir günde gittiğiniz (eski günlerde) Ankara' ya iki günde ulaşırdınız.

1953 yılının 10 Kasım'ında büyük Atatürk'ün Etnografya Müzesi'ndeki naaşının Anıtkabir'e nakli dolayısıyla düzenlenen törenlere katılmak üzere, o yıl beşer kişilik grup oluşturan öğrencilere tenzilatlı olarak uygulanan fiyatlardan istifade ederek, oluşturduğumuz gruplarla trenle Ankara'ya gittik. 1953 yılında Samsun Lisesi'nde öğrenciydim. Arkadaşlarımızla bindiğimiz kara tren, önce Sivas'a oradan Kayseri'ye ve daha sonra da Ankara'ya ulaştı.

Gemerek (Sivas) yakınlarında kardan kapanan tren yolunun açılması için bir iki saat bekledikten sonra yolumuza devam edebilmiştik. Bazı istasyonlarda diğer yönden gelen trenlerle yan yana geldiğimizde, içindeki yolcuları çok rahat görebiliyorduk. Ayrıca tren içindeki restoranlarda yemek yemenin zevki de bir başkaydı.

O günlerinin kara treninin kompartımanlarında oturulan yerlerin üst tarafında bulunan özel bölmeler açılarak yatak olurdu. Bizler de gece bu yataklarda yatmıştık.

Kompartımanların camlarını açıp dışarıya baktığınızda, trenin bacasından çıkan siyah dumanlar ve kömür kokusunu hissetmek, yolculuğun özelliklerinden biriydi. Belli yerlerde ellerindeki aletlerle biletlerinize küçük delikler açan kondoktörlerin kapılara vurarak 'bilet kontrol' demelerini bugünkü gibi anımsarım.

Trenlerin biraz daha hızlı gidenlerine ekspres denirdi. Toros ekspresi, Güney ekspresi, Anadolu ekspresi, hatta bir de filmlere konu olan ve Avrupa'ya giden Orient ekspresi vardı. 'Orient ekspresinde cinayet' seyrettiğim filmlerdendi.

Günümüzde 250 km. hızla giden trenlerle yapılan seyahatler, o günlerin tadını bana hala unutturamadı gitti.

Esenlikler dileğiyle…