Sinop'a nükleer santral yapılacağını ilk kez, 1985 yılında Almanya'da duymuştum...

Almanya'da uluslararası bir firmada soğuk kaynakçı olarak çalışan bir tanıdık, "Sinop'ta kurulacak nükleer santralin inşaatında soğuk kaynakçı olarak çalışacağım. Sinop, Samsun'a yakın. Sık sık görüşürüz" demişti...

Sinop'ta nükleer santralin yapılacağını ben 1985'te duymuştum ama bu projesinin mutlaka bir öncesi vardı. Çünkü, tanıdığım kişi, sıradan bir soğuk kaynakçıydı. Ona bilgi gelinceye kadar geçen süreç, belki de 1980'lere veya daha öncesine dayanıyordu. Hangi firmanın ihaleyi alacağına kadar tüm ayrıntılar belirlendiğine göre, böyle bir süreç olmalıydı....

İş dönüp dolaşıyor, yine oraya geliyor...

12 Eylül ihtilalinin gerekçesini "Akan kardeş kanını durdurmak' gibi gösterenlerin asıl amacının Türkiye'nin öz kaynaklarını küresel sermayeye açmak olduğunu yıllar sonra öğrenmiştik...

ABD dünyayı, ABD'yi de küresel şirketler yönetiyor...

Savaşların, işgallerin ve terörün arkasında da o dev şirketler var...

Kimi silahını satıyor, kimi o ülkelerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerine çörekleniyor...

Türkiye'ye üzerindeki senaryolarının nedeni de budur zaten!..

600 milyon dolara sattıkları savaş gemisini Türkiye kendi tersanesinde 60 milyon dolara inşa edince...

Parasıyla alamadığı İHA ve SİHA'ları kendisi yapınca...

Tankı, helikopteri, uçaksavarı, füzeyi ve silahları kendi imkanlarıyla üretmeye başlayınca "mama" kesiliyor elbette...

Ne demek mi istiyorum?..

Nükleer santrallerin kurulmasının ilk gündeme geldiği yıllardan bu yana kaç iktidar geldi geçti ama işin hikayesi bitmedi...

Küresel tezgahları bozmanın yolu, dışa bağımlılıktan kurtulmaktan ve enerji kaynaklarını çeşitlendirmekten geçer!..

Yoksa, bu mevzular, hangi iktidar gelirse gelsin, hiç bitmez, sürüp gider!..