Niye bu hale geldik, bilen var mı?..

'Yalan' ve 'riya'nın prim yaptığı, 'güven' duygusunun ise yerlerde

Süründüğü bir ortamda, insan olmanın erdemliyle yaşamak artık meziyet istiyor...

Toplumdaki değerler çöküşünün yarattığı travmalar, arkadaşlıkları ve dostlukları birer birer bitiriyor; yuvaları yıkıyor...

Yeniden o özlem duyulan güzelliklere dönebilmek mümkün mü?..

Mesela; komşusu açken, tok yatılmasının ' utanç' olduğu, bir lokma ekmeğin ve bir yudum suyun tereddütsüz paylaşıldığı, yokluğun değil namussuzluğun ayıp sayıldığı günlere…

Bugünkü, "Kefil" adlı öykümü, bütün olumsuzluklara rağmen insani değerleri yüceltmek için direnen haysiyetli insanlara ithaf ediyorum...

* * *

Gamsız Ünal, yakın arkadaşı Fikret'le buluşmak için evden erken çıkmak zorunda kaldığı için söylenip durdu. Buluşacağı kişi Fikret olmasa, onu sabahın köründe kimse yataktan kaldıramazdı. Apar topar elbiselerini giydi, annesine "Kahvaltı yapmayacağım" diye seslendikten sonra çıktı.

Oturdukları evin bitişiğindeki bakkal Süper Engin, dükkanını yeni açmıştı. Selam vererek içeri girdi. "Kahvaltı yapmadım" diyerek paket peynirlerden aldı. Para üstünü veren Süper Engin, "Ne olacak memleketin hali Ünal" diye sordu. "Engin bunu bana mı soruyorsun? Benim lakabım gamsız. Bana ne?" dedi. Süper Engin, "Haklısın" diyerek güldü.

Gamsız Ünal, bir sokak ötedeki fırından 4 simit alarak, Fikret'le bulaşacağı Balo Aydın'ın çay ocağına doğru yola koyuldu. Fikret çoktan gelmişti. Balo Aydın'ın verdiği taze çaydan bir yudum almıştı ki, Gamsız Ünal "Selamünaleyküm" diyerek içeri girdi ve Fikret'in oturduğu masaya peynir ve simitleri koydu. Fikret, "Sana gamsız diyorlar bir de. Benim kahvaltı yapmadığımı düşünüp simitle peynir almışsın" diye takıldı.

Gamsız Ünal, "Hayırdır kardeşim. Bir sıkıntı yok ya "diye sordu. "Var" dedi Fikret. Başını eğdi, sıkıntısının büyük olduğunu söyledi. Mahalleden ortak arkadaşları Saadettin'in evine aldığı mobilya için kefil olmuştu. Saadettin borcunu ödemeyince evlerine icra geldiğini ve babasının da bu olay yüzünden kendisine ağır hakaretler yağdırdığını anlattı. Bu yüzden de annesinin de çok üzüldüğünü ve 5 dal altın bileziği vermeye kalkıştığını ama kendisinin bunu alamayacağı dile getirdi. Zaten 5 dal bilezik de borcu karşılamıyordu. Fikret, ağlamamak için kendini zor tutuyordu.

Gamsız, en yakın arkadaşının durumuna üzülmüştü. "Oğlum, bir değil, iki değil. Bu kaçıncı. Millete paranı veriyorsun yetmiyor, kefil oluyorsun, sonra da başın sıkıntıya giriyor. Sen akıllanmayacak mısın?" diye çıkıştı. Fikret, benzer olayları daha önce de yaşamıştı.

Balo Aydın, Gamsız Ünal'ı duydu. "Ünal haklı Fikret" dedi. Bu zamanda kimseye güvenilmeyeceğini söyledi. Fikret itiraz etti. "Bu başkaydı" dedi. "Saadettin'in işi iyiydi. Ne bileceğim böyle iflas edeceğini? Sonra ben adamlık ettim, yanlış yapmadım ki"

Gamsız Ünal, Saadettin'in dürüst olmadığını ve yakınlarından borç alıp, bu parayı ödemek yerine işsiz bir gencin üzerine borcu yıkıp hiçbir şey söylemeden kaçtığını hatırlatınca, Fikret boynunu büktü.

Bu sırada, yaşlı bir adam, köşedeki masasından kalkıp, Fikret'le Gamsız Ünal'ın yanına yaklaştı. "Gençler oturabilir miyim?" dedi. İkisi birden "buyur" etti. Yaşlı adamın siması yabancı değildi. Fikret, "Ben sizi bir yerden tanıyorum ama bulamıyorum" dedi. Yaşlı adam, tebessüm etti. "Kusur bakmayın ama ister istemez konuşmasına kulak misafiri oldum ve üzüldüm. Hatta, kendi hayatımdan bir parça gördüm" dedi. Fikret, büyük bir şaşkınlıkla lafa girdi. "Siz Rıfkı amca mısınız?" Yaşlı adam, başıyla onayladı. Rıfkı Bey, zamanında ilçenin en büyük zenginlerinden biriydi ve en yakın arkadaşının kredi borcu için bankaya kefil olmuştu. Arkadaşı malını mülkünü yakınlarının üzerine kaçırınca, borcu ödemek Rıfkı Amca'ya kalmıştı. Gamsız Ünal da onu tanımıştı. Hatta rahmetli babası bir süre onun yanında çalışmıştı.

İki genç, büyük bir dikkatle Rıfkı Amca'yı dinliyordu. "Bakın çocuklar" dedi. "Eskiden borç namustu. Çek ve senet istemek veya vermek, güvensizlikti. Söz yeterliydi. Değerlerimizi kaybettik. Merhameti yok ettik." Fikret, dayanamayıp, "Evet Rıfkı amca ama..." dedi, devam edemedi. Heyecanlanmıştı, ağlayacaktı neredeyse. Rıfkı Amca, Fikret'in omuzuna dokundu. "Sen doğru olanı yaptın ama evlat, iyiliği iyi olan anlar, kötülüğü ise herkes" dedi.

Laf lafı açtı. Eve icra yollayan mobilyacı Ekrem, Rıfkı Amca'nın tanıdığıydı. "Allah büyüktür, bakarız oğul" dedi. Rıfkı Amca, gençlere "Haydi mobilyacıya gidiyoruz" dedi. Hep birlikte çay ocağından çıktılar. Mobilyacı dükkanı, caddenin köşesindeydi. Rıfkı Amca, içeri girdiğinde mobilyacı Ekrem, masasından adeta bir ok gibi fırladı ve kapıya geldi. Rıfkı Amca'nın elini öptü. İki arkadaş şaşırmıştı. Rıfkı Amca, konuyu açtı. Mobilya Ekrem, " Rıfkı Amca, ben bu parayı almayacağım" dedi. Fikret sevinçten havaya fırlayacak gibi oldu. Gamsız Ünal, şaşkındı. Onlara çay ısmarlayan Mobilyacı Ekrem, Rıfkı Amca'nın kendisine yaptığı iyilikleri anlatacaktı ki, yaşlı adam bacağına dokundu. "Anlatma" dercesine...

Mobilyacıdan çıkmışlardı. İki genç, Rıfkı Amca'nın elini öptü ve yeniden görüşmek istediklerini söyledi. Rıfkı Amca, "Tamam çocuklar" deyip ayrılırken, Fikret koşar adım eve gitti. Annesine durumu anlattı. Fikret, yine de mahcuptu. Annesi Sevil Hanım, ona üzülmemesini söyledi. "Sen iyilik yaptın, kötülük değil" dedi ve Allah'ın da onu Rıfkı Amca'yla karşılaştırdığını söyledi.

Akşam olmuştu. Babası Şevket Bey, icra işleminin durduğunu öğrendi. "Nasıl olduğunu" sorduğunda Sevil Hanım, olup biteni tek tek anlattı. Emekli öğretmen olan Şevket Bey, oğluna "Bir kere daha anladım ki, Allah daima doğruların yardımcısıdır" dedi. Sevil Hanım da onu "İyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir" sözleriyle destekledi ve kocası ile oğluna sarıldı.

O gece Fikret'in gözüne uyku girmedi. Rıfkı Amca'nın söyledikleri hep aklındaydı. Sabaha kadar "İyilikten anlayanı, nasıl bileceğim' sorusunun cevabını aradı, durdu.

* * *

Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...