Zamanı mıydı, bilmiyorum...

Ülkenin ekonomik dar boğazdan geçtiği bir süreçte, İsrail'in, İran hamlesi ve kredi derecelendirme kuruluşlarından birinin Türkiye'nin notunu düşürmesi ile dış piyasalardaki gelişmeler ve içerideki siyasi tezviratlar döviz ateşinin artması için adeta "Katalizör" oluyor...

Türk lirasının değer kaybettikçe, insanların alım gücü zayıflıyor...

Mübarek ramazan ayı öncesinde de gıda fiyatlarındaki artışlar, şikayetlerin artmasına

neden olacak!..

Hiç kimsenin, memleketin sıkıntılı bir süreçten

geçtiğine dair itirazı yok!..

Sokağa çıkan durumu görüyor elbette...

Bu yaşıma gelene kadar memlekette pek çok ekonomik sıkıntılar gördüm...

Akaryakıttan tüpgaz sıkıntısına, margarinden şekere kadar neredeyse her şeyin karaborsaya düştüğü yıllarda gazetecilik yapıyordum...

40 yıl önceydi ve rahmetli Ecevit, başbakandı...

TÜSİAD, rahmetli Ecevit'e karşı tavır aldığı için bu yoklukların nedeni yapaydı...

İktidarı devirmek için gazetelere sayfa sayfa ilanlar veriyorlardı...

Başarılı da oldular...

O yokluk yılları bugün bile siyasi malzeme olarak kullanılıyor...

Anlatmak istediğim konu, içeriden ve dışarıdan oluşturulmaya çalışılan algılarla, ekonomik sorunların daha da derinleşmesine yönelik operasyonlardır...

ABD ve AB'nin köleliğine soyunmuşların dışarıda oluşturduğu lobilerle yaptıkları Türkiye aleyhtarlığının yanı sıra ülke içindeki bir takım güç odaklarının gerçekleştirdikleri spekülasyonlar, adeta rahmetli Ecevit'e yapılanları hatırlatıyor...

Elbette Türkiye o yıllardaki Türkiye değil ama yöntem tıpa tıp uyuyor...

Hükümet, ekonomiye büyük yükler getirecek müjdeler veriyor ama piyasalar olumlu tepki veremiyor...

Çünkü, oluşturulmak istenen beklenti başka...

Hükümet, bu tezgahı bozmak istiyorsa, algı tüccarlarının elinden bu kozu alarak, demokrasi, insan hakları ve yargı konularında hamleler yapmak zorunda...

Zafiyete düşersek, o çakal sürüsüne fırsat vermiş oluruz!..

Bu milletin ne yurt dışına kaçıracak parası ne de başka vatanı var!..