Gençler ümitleri, yaşlılar hatıralarıyla yaşar" diyor bir Fransız atasözü...

Bu ara ben de sık sık anılar denizinde kulaç atıyorum. "Yaşlandım mı acaba" diyeceğim ama kendimi hiç öyle hissetmiyorum...

Yaşlılığın yerine "Tecrübe" ifadesi daha uygun olacak galiba...

Öyleyse anlatacağım konu, moda deyimle "Tecrübe paylaşımı" olsun!..

Gazetecilikte gençlik yıllarımdı. "Doğrucu Davut" gibi tavizsiz davranıyorum. Büyüklerimden öyle görmüştüm. Bir gün babamın yakın arkadaşlarından biri, gazetecilikle bir ilgisi olmadığı halde, basın meslek kuruluşlarından birinin yönetimine seçilmişti. Haberi yazarken, yönetim kurulu üyelerinin isimlerini ve parantez içinde de çalıştıkları gazetelerin adlarını belirtmiştim. Babamın arkadaşının adının yanına açtığım paranteze onun asıl mesleğini yazmıştım. Basın kuruluşunda gazeteci olmayan birinin yönetime girmesi, elbette haber değeri taşıyordu. Ben de gereğini yaptım…

Ertesi gün haber gazetede çıktığında babamın yakın arkadaşı beni yolda gördü ve üzüldüğünü belirttikten sonra bunca yıl hiç aklımdan çıkmayan o sözü söyledi: "Yarın iyi olabileceğin birine kötü, kötü olabileceğin birine de iyi deme."

Gençlik ya, "Ne kötülük yaptım" diye tepki gösterdim...

Ben o zaman haklıydım ama babamın o arkadaşı da şimdilerde haklıydı…

'Sosyal medya'da birbirleri hakkında demediğini bırakmayanların 'can ciğer kuzu sarması' durumlarını gördükçe…

Birbirlerine geçmişte en ağır ifadeleri kullanan siyasetçi, sanatçı, gazeteci ve sporcuların o görüntüleri karşıma çıktıkça, onu rahmetle yad ediyorum…

Hani, bu sözler çok özel durumlarda kimselerle paylaşılmayacak ortamlarda söylense, amenna!..

Milyonlarca insan, o görüntüleri defalarca izleyip, birbirleriyle paylaşıyor...

Rahmetli Demirel, "Dün dündür, bugün bugündür" demişti ama o sözü söylediği zamanlarda her şeyi tüm çıplaklığıyla ortaya koyan bir "soysal medya" yoktu elbette...

Yani demem o ki; bir gün "iyi" olabileceğin birine "kötü", "kötü" olabileceği birine de "iyi" dememek lazım!..

Yoksa günün birinde o ifadeler karşımıza çıktığında, "mahcubiyet" yaşamak söz konusu olur..

Fransız atasözüyle başlamıştık yazıya, Türk atasözüyle bitirelim…

"Dilim seni dilim dilim edeyim, başıma geleni senden bileyim."