15 Temmuz hain darbe girişiminin sivil ayağının bir numaralı ismi, Hava Kuvvetleri imamı firari Adil Öksüz'ü yakalamakla görevli polis ekibinin başındaki emniyet şube müdürü ile aynı ekipte bulunan bir polisin tutuklanmasının ardından ortaya atılan iddialara bakınca, insanın "Günaydın beyler" diyesi geliyor...

Bu ekip, Sincan'daki Batı Adliyesi'nden salıverilmesinden sonra Sakarya'da dağ bayırda Öksüz'ü ararken, o günlerde "Kuş olup uçmadı ya" başlıklı köşe yazımda, "Lükse alışmış birinin kırsal alanın direnç gerektiren koşullarında yaşaması mümkün değil" demiştim...

Ta başından beri, "gizli eller" Adil Öksüz'le ilgili medyaya kafaları karıştıracak 'kirli bilgiler' servis ediyor…

Hatta meselenin ucu, Samsun'a bile dokunmuştu…

Neymiş de Adil Öksüz, bir milletvekili ve belediye başkanının yardımıyla yurt dışına kaçırılmıştı...

Sonrasında da Öksüz'ün Almanya'da olduğu ortaya atıldı...

Sürekli bir "dezenformasyon" var...

Başa dönelim...

İddianameye göre, Öksüz'ün üstü aranmadan elbiseleri çıkarılıp bir kenara atılmasıyla kendisine ait GPS cihazı ile içeriğinde ne olduğu hala bilinmeyen 3 flash bellek savcılık emanetine alınmaktan kurtarılmıştı…

Firari Öksüz'e avukatları ile görüşsün diye de kendi telefonun verilmesi ne hikmetse "tesadüfen" olmuştu….

Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, 'Jandarma'nın bu olayda ihmal değil kastı var' açıklaması boş değildi..

Yani, "Organize işler"di bu işler!..

O gün jandarma içindeki yapı üzerine düşeni yapmış, Emniyet'teki yapı da "yorgunu yokuşa sürmüş"tü…

Kılından tüyünden şüpheliye ulaşacak kadar birikimli olan devlet, Adil Öksüz'ü bugüne kadar yakalayamadıysa işin bit yeniği içinde aramak gerekmez miydi?..

Bu olay şunu göstermiştir...

Binlerce polis ve jandarmanın örgütle bağlantıları nedeniyle meslekten men edildiği bir dönemde, Adil Öksüz'ü yakalamakla görevli şube müdürü ile ekibindeki memurun kendilerini saklamaları ilginçtir...

Bu durum açıkça gösteriyor ki, devlet içindeki bu yapı hala varlığını koruyor…

Kim ne derse desin, FETÖ henüz bitmiş değil!...