Anadolu toprakları, binlerce yıllık geçmişiyle birçok medeniyete ev sahipliği yaptı. Tarihi yapıları, köklü geçmişi ile bugünlere gelen Anadolu Medeniyetleri Müzesi, 1997 tarihinde İsviçre'nin Lozan kentinde 68 müze arasında birinci seçilerek 'Avrupa'da Yılın Müzesi' unvanını elde etti. Bugün kendine özgü koleksiyonları ile dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde Anadolu arkeolojik eserleri Paleolitik Çağ'dan başlayarak günümüze kadar kronolojik bir sırayla sergileniyor. Müzede sergilenen önemli eserler arasında dünyanın en eski şehir planı, günümüzdeki banyo küvetlerinin ilk hali, ilk mektup ve zarflar ile arkeoloji harikaları olarak adlandırılan ahşap masalar ve mobilyalar yer alıyor.

Dünyanın en eski şehir planı
Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde görevli Arkeolog Belma Kulaçoğlu, dünyanın en eski şehir planının orijinal duvar resminin müzede sergilendiğini ifade etti. Kulaçoğlu, '1921 yılında kurulan Anadolu Medeniyetleri Müzesindeyiz. Paleolitik Dönem'den başlayarak günümüze kadar kronolojik bir sıra içinde bugün Türkiye adını verdiğimiz Anadolu topraklarından çıkan yaşayan medeniyetlerin eserlerini göreceğiz. Bu müzede dönemlerinin en önemli merkezlerinde yapılan kazılardan çıkarılan özel koleksiyonlar sergilenmekte. Bunlardan bir tanesi de Neolitik Dönemi tarihlenen ve dünyanın en gelişmiş Neolitik merkezlerinden biri kabul edilen Konya Çumra'daki Çatalhöyük'ten 1960'lı yıllarda yapılan kazılardan gelen eserler. Bu dönemde yapılan kazıların eserleri de Konya Müzesi'nde sergilenmekte. Gördüğünüz orijinal duvar resmi bugün dünyanın en eski şehir planlarından biri kabul ediliyor. Burada volkanik bir dağ olan Hasandağı'nın bir patlaması sırasında dikdörtgen planlı evlerden oluşan Çatalyöhük'ün bir tabakasının evlerini görüyorsunuz. Arkeoloji açısından ve insanlık tarihi açısından çok önemli bir eser. En eski şehir planlarından bir tanesi. Sadece arkeoloji değil mimarlık tarihi açısından da çok önemli. Bizim de göstermekten gurur duyduğumuz eserlerimizden bir tanesi' dedi.

Günümüz banyo küvetlerinin atası
Günümüz banyo küvetlerinin atası kabul edilen banyo kaplarının ilk örneklerinin de müzede sergilendiğini ifade eden Kulaçoğlu, şöyle devam etti:
'Günümüzden 4 bin yıl kadar önce Anadolu'ya ticaret yapmak amacıyla Mezopotamya'dan tüccarlar geliyorlar. Anadolu halkı ile birlikte yaşıyorlar ve ticaret yapıyorlar. Ticaret merkezlerinden en bilineni Kayseri yakınlarındaki Kültepe Höyüğü. Antik dönemdeki adı Neşa ve Kaniş olarak geçiyor. Bu Kaniş Karum olarak iki bölümden oluşuyor. Bu Kaniş kısmı tepenin üstü, orada idareci insanlar yaşıyor. Alt kesimde etekteki yerleşimde de tüccarlar halkla birlikte ticaret yaparak yaşıyorlar. Türkiye'de bugün kazılarla bilinen 10 tane Karum pazar yeri var. 15 tane de Vabartum olarak adlandırılan daha küçük pazar yerleri var. Bu Kültepe, Acemhöyük, Alişar gibi merkezlerde de bu tüccarların yaşadığını biliyoruz. Nereden biliyoruz? Anadolu'ya gelen yazıyla birlikte biliyoruz. Kültepe ve Alişar'da yapılan kazılarda evlerde banyo kabı olarak adlandırdığımız kaplar ortaya çıkıyor. Bu kapları da yarıya kadar toprağa gömüyorlar ki içine girip çıkması kolay olsun diye. Günümüz banyo küvetlerinin atası kabul edilen banyo kaplarının ilk örnekleri de Türkiye'de yapılan kazılarda ortaya çıkıyor. Bu müzede sergilediğimiz iki banyo kabının bir tanesi Alişar'dan, bir tanesi de Kültepe Kaniş'ten.'

İlk mektup ve zarflar
Kazılarda ortaya çıkarılan çivi yazılı tablet mektupların ekonomi, siyasi, veraset, aşk ve şikayet konularını içerdiğini aktaran Kulaçoğlu, 'Milattan Önce 2000 başlarında Anadolu'ya Mezopotamya'dan insan kafilelerinin girdiğini görüyoruz. Bunlar Asurlu tüccarlar. Anadolu insanıyla birlikte ticaret yapmak amacıyla geliyorlar. Bu dönemin adı da Asur Ticaret Kolonileri dönemi olarak adlandırıyoruz. Bu tüccarlar yanlarında gelenler Anadolu'ya Mezopotamya'da bin seneye kadar önce kullanılmaya başlayan yazılarını da getiriyorlar. Anadolu'da artık yazılı tarih başlıyor. Anadolu'da hemen hemen 10 tane ticaret Karum adı verilen Pazaryeri olarak adlandırılan ticaret merkezi var. 10-15 tane de Vabartum diye daha küçükleri var. Bu merkezlerden en bilinenleri merkezi yönetime sahip olan Kayseri yakınlarındaki Kültepe Kaniş Höyüğü. Bu tüccarlarla gelen tabletler, tüccarların bir kısmı Anadolu'da kalıyor bir kısmı Mezopotamya'ya dönüyor. Oradan ailelerinden mektuplar getiriyor ya da ticari anlaşmaları içeren mektuplar getiriyorlar. Bunlarda Kültepe Kaniş'te arşivleniyor. Bu tabletler pişmiş topraktan yapılmış kil henüz yaşken şekil veriliyor kamıştan ya da ahşaptan yapılan uçları çiviye benzeyen ince aletlerle de batırılarak şekiller veriliyor. O yüzden adına da çivi yazısı deniyor. Çivi yazılı tabletler olarak da adlandırılıyor. Tüccar gelirken bu mektubu açık getirmiyor. Kuruduktan ya da pişirildikten sonra tekrar bir kil tabakasıyla kaplayıp ona zarf yapıyor. Onun üzerine de gönderen kişi mührünü basıyor. Siz o zarfı aldığınız zaman elinize Mezopotamya'dan bunu size kimin gönderdiğini biliyorsunuz o mühürden. Bu dönemde tabletlerin üzerinde silindir mühürler gözüküyor. Ondan önce damga mühürlerdi Anadolu'nun geleneksel mühür şekli. Bu zarflardan bazıları sebebini bilmediğimiz nedenle açılmamış. Arşivlerde açılmamış olarak bulunmuş. Bunların içinde özel mektuplar, listeler, ticaret anlaşmaları, ritüellerin talimatları var. Su dağ ağaç gibi olgular insan yaşamında tanrısallık atfediyorlar. Suyla ilgili bir törenin nasıl yapılacağı bu tabletlerde de anlatılabiliyor. Akat Kralı Sargon'un bir mektubu var. Yüzlerce konuyu içeren mahkeme kararları, cezalar, uygulamalar, boşanma belgeleri, ilk boşanma belgeleri de yazılı olarak elimize Kültepe'den geçiyor. Bunlar Asur ve Akat dilinde yazılmış mektuplar. Bunların içinde de Asurca ve Akatça olmayan Hint Avrupalı isimler görüyoruz. Buradan Hititlerinde bu dönemde peyder pey Anadolu'ya geldiğini ve Anadolu insanı ile birlikte tüccarlar ve Anadolu insanıyla birlikte yaşadıklarını anlıyoruz. Daha sonra siyasi güce eriştiklerinde Anadolu'nun ilk siyasi devletini kuran insanlar' dedi.

Arkeoloji harikaları olarak adlandırılan ahşap masalar ve mobilyalar
Yığma mezarlardan çıkarılan ahşap masa ve mobilyaların arkeolojik harika olduğunu söyleyen Kulaçoğlu, 'Milattan Önce 1200'lerde Anadolu'ya batıdan Trakya üstünden ve Ege üstünden göç dalgaları girmeye başlıyor. Biz bunları Ege göçleri ya da deniz kavimleri göçü olarak adlandırıyoruz. Bu dönemde bir kaos ortamı var Anadolu'da. Hititler Güneydoğu Anadolu'ya çekilmiş, imparatorluk son bulmuş. Güneydoğu Anadolu'da Antep, Maraş, Adana gibi şehirlerde şehir krallıkları olarak yaşamlarını devam ettiriyorlar. Doğu Anadolu'da Urartu Krallığı var. Bu giren kavimlerden bir tanesi de Frigler. Onlar da Ankara'ya kadar geliyorlar ve Polatlı Gordion başkenti olmak üzere krallıklarını kuruyorlar. Batı Anadolu'da da ilk İyon ve Dor şehirleri kurulmaya başlıyor. Gordion'da yapılan kazılarda görülüyor ki yeni bir ölü gömme sistemi de Anadolu'ya girmiş Friglerle birlikte. Tümülüs olarak adlandırdığımız yığma tepeler. Mezar odasını ardıç ya da sedir gibi ağaçlarla yapıp içine ölüyü hediyeleriyle birlikte koyuyorlar ki ölümden sonraki yaşamada inanç var. Daha sonra üzerlerini çakıl taşları ve toprakla doldurarak tepe haline getiriyorlar. Gordion'da yapılan araştırmalarda 120'ye yakın büyüklü küçüklü tümülüs ortaya çıktı. Bunlardan en büyüğü Midas Tümüsülü olarak adlandırılan ama Midas'a ait olup olmadığı hala tartışılan büyük tümülüs. Burada 1957-1959 yılları arasında yapılan kazılarda bronz objelerin yanında bizim arkeolojinin harikaları olarak adlandırdığımız ahşap masalar ve mobilyalarda ortaya çıktı. Bu mobilyalar oyma ve kakma tekniğiyle yapılmış farklı renkteki küçük ağaç parçalarının açılan deliklere yerleştirilmesiyle motiflerin oluşturulduğu inanılmaz sabır isteyen bir teknik ve güzellikteki ahşap mobilyalar. Midas tümülüsünde bulunanlardan bir tanesi masa bir tanesi de servis masası. Milattan Önce 8'inci yüzyıla denk geliyor' diye konuştu.