Medicana International Samsun Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümünden Dr. Dt. Filiz Kolbakır, 'Halitosis Latinceden halitus ve osis kelimelerinden türeyen ve ağızda oluşan, hem kişiyi hem de etrafındaki insanları rahatsız eden çirkin kokudur. Günümüzde artık ağız kokusunun sebep olduğu sosyal problemler biyolojik problemlerin önüne geçmektedir. Belki de, ağız kokusu sosyal bir problem oluşturmasaydı bir hastalık olarak görülmeyecek, nedenleri araştırılmayacak ve tedavisi için gayret sarf edilmeyecekti' dedi.

YÜZDE 90 AĞIZ KAYNAKLI

Ağız kokusu sebebinin çoğunlukla oral kavite nedenli olduğunu ifade eden Kolbakır, 'Ağızdan kaynaklanan kötü kokunun esas kaynağı volatil sülfür bileşikleridir. Dişeti cebinde ve dil arkasında bu bileşikleri üreten pek çok bakteri vardır. Ağızdan çıkan kötü kokunun hepsinin nedeni bakteriler değildir. Sadece sabahları uyanıldığında duyulan ağız kokusu; her bireyde mutlaka az veya çok miktarda bulunur. Uyku sırasında tükürük akışı azalır ve kötü kokunun çıkmasından sorumlu ağızdaki bakterilerin üremesi artar. Halitosise sebep olabilecek ne spesifik hastalık ne de patolojik bir bulgu bulunmaz. Tedavi edilmez ve gereksizdir, çünkü tedavi edilse bile tekrar ortaya çıkacaktır. Sebebi dil sırtından gelen hastalık, patolojik durum ve veya ağız dokularının fonksiyon bozukluğudur. Periodontal hastalık ve ağız kuruluğu gibi patolojik durumların modifiye ettiği dil üzerindeki birikintilerden kaynaklanır' ifadelerini kullandı.

TOPLUMDA ÇOK GÖRÜLÜR

Kolbakır, bazı durumlarda ağız kokusunun sebebinin uçucu kükürtlü bileşikler olduğunu ve toplumda en sık rastlanan ağız kokusu sebebinin de bu olduğunu dile getirdi. Kolbakır, 'Bu grup ağız kokusu da büyük ölçüde dil sırtından gelir fakat bakteri kaynağı ağzın içinde değildir. Sinüsler, tonsiller, boğaz veya komşu dokular gibi hava yolları ve sindirim organlarından kaynaklanmaktadır. Sindirim kanalında açığa çıkan gazlar bireyin isteği ve bilgisi dışında ağıza yükselir. Bireyin geğirmesine gerek yoktur. Burada oluşan gazlar, otururken 0.68 ml/dak, yatarken 0.12 ml/dak hızında ağıza yükselir. Birey bunu bilmez. Bu tip ağız kokusunda mide ile yemek borusu arasındaki gastroözofageal kapak gevşemişse daha fazla çirkin kokulu gaz ağıza dolacaktır. İlerleyen yaş ile orantılı olarak bu tip ağız kokularının görülmesi artar. Özellikle çocuklarda Tip 2 ile birlikte görülür' şeklinde konuştu

AKCİĞER KAYNAKLI OLABİLİR

Bazı durumlarda ağız kokusunun akciğerden geldiğini ve bunun ağız kokusu değil, nefes kokusu olduğunu dile getiren Kolbakır, 'İki şekilde meydana gelir. Birincisi akciğer parankiminde veya alt solunum yolunda bir infeksiyon (pnömoni, plörit, adenit, bronşit vs...) bulunuyor ise buradan açığa çıkan çirkin kokulu gazlar doğrudan ekspirasyon havasına karışır. İkinci yolu ise kimyası değişen kan gazlarının ekspirasyon havasında aromatik bileşiklere dönüşmesidir. Bunun en canlı örneği; şeker veya gut hastalarında, diyaliz hastalarında, narkozdan çıktıktan hemen sonra, gebelikte görülen ağız kokusudur. Bu tip nefes kokusu hastaları ağız kokusu tedavisine asla cevap vermez, ağız içinde ne yapılırsa yapılsın hiçbir iyileşme göstermez. Çünkü ne koku kaynağı, ne de sebebi ağızdadır. Bunun teşhisi de ve hasta yönlendirilmesi de ağızda kokuya neden olabilecek faktörler uzaklaştırılırken uzman konsültasyonu doğrultusunda özenle yapılabilmelidir.

KAYNAĞI BULUNMALI

'Bazı durumlarda da bireyler ağzının koktuğunu zannederler. Aslında ağızda ölçülebilir hiç bir patolojik koku bulunmaz' diyen Kolbakır, 'Psödo-halitozis olarak da adlandırılmaktadır . Sistemik hastalıklar sonucunda da ağız kokusu oluşur. Bu durumun en iyi bilinen örneği diyabettir. Bu hastalarda ağızdan aseton, tatlı, meyve kokusu gibi kokular duyulur. Nefesteki amonyak ve idrar kokusu, üremi ve böbrek yetmezliğini akla getirmektedir. Ciddi karaciğer yetmezliğinde nefeste amonyak kokusu duyulur. Gastrointestinal bozukluklarda da nefes kokusu kötüdür. Yaşlanma, çok sigara içimi, tükürük bezi aplazisi, kadında menopoz, yüksek ateş, dehidratasyonlu sistemik ve metabolik rahatsızlıklar, aşırı baharat kullanımı ağız kuruluğuna neden olur ve bu yüzden de halitosis oluşur. Tedaviye başlamadan önce kokunun kaynağının bulunması gerekir. Burada hastaları değerlendirmede uzman diş doktoru, KBB uzmanı, gastroenteroloji uzmanı gibi ekiplerin beraber çalışması mutlaka tedavinin başarısını arttıracaktır' dedi.

SAKIZ, AĞIZ TEMİZLİĞİNE YARDIMCI OLUR

Ağız kokusunun en sık kaynağının ağız ve diş hastalıkları olduğunu aktaran Kolbakır, açıklamasını şöyle tamamladı: 'Ağız kokusunun tedavisinde etkili metot ağız temizliği ve temel diş-dişeti bakımın yapılmasıdır Diş fırçalamasının yapılmasının yanı sıra dilin fırçalanması ağız kokusunu azaltmada etkilidir. Ağız içindeki eskimiş köprü ve diş protezleri zamanla gıda birikmesine yol açacağından kötü kokulara sebep olabilir. Bu durumlarda yenilenmesi gerekenleri değiştirmeli, eksik olan dişlerin yerleri için gerekli tedavileri yapılmalıdır. Tükürük ağız kokusu ile savaşmanın en güçlü yoludur. İçinde yemek parçacıklarını yerinden söküp mideye gönderecek güçlü enzimler, güçlü bakteri öldürücü antibiyotikler vardır. Şekersiz sakız çiğnemek tükürük salgısını artırarak ağız temizliğine yardımcı olur. Ağız kuruluğuna mani olmak için kısa aralıklarla sık sık su içilmelidir. Özellikle yaşla artan vücut kuruması pek çok yönden dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Su ağız içindeki bakterilerin minimumda tutulması için direk yardımcıdır. Ayrıca tükürük salgısını artırılmasına da yardımcı olur. Halitosisi olduğunu hisseden ama bu bulgusu olmayanların tedavisi için dişhekimi ve psikiatrist işbirliği gerekir. Çünkü böyle hastaların bir kısmında koku değil koku korkusu vardır(Halitofobi). Halitosis kişiyi ve çevresini rahatsız eden bir problemdir ve bu kişilere karşı titizlikle yaklaşıp tedavilerine yardımcı olabiliyor olmamız bizim için de önemlidir.'