Seçimle yatıp seçimle kalkıyoruz. Kenti kimin daha iyi yöneteceği sorusuna cevap aramak yerine ülkeyi kimin batıracağı ya da batırmayacağını tartışıyoruz. Bir yarısının diğer bir yarısını ülkeyi batıracak hainler ya da düşmanlar olarak gördüğü hangi millet ayakta kalabilmiş; hiç düşünmüyoruz.

Atilla İlhan 'haini bol bir milletiz' derdi. Rahmetli Kamran İnan da yaşadığı yıllara ait oldukça yüksek rakamlar verirdi hem de devletin kayıtlarına dayanarak. Dündar Taşer Ağabey ise tarafların birbirini ihanetle suçlamasına itiraz ederdi. Ona göre biz haini o kadar bol millet değildik. Herkes karşıtını ihanetle suçlarsa ortada hain olmayan kalmazdı.

Her üçü de rahmetli oldu, bugünleri görmediler. Ülkenin bir yarısının diğer yarısını ihanetle suçladığı, sonuçta da milletin tamamının hain damgasını yediği bugünleri görseler acaba neler düşünürlerdi?

Bereket ki bu karşılıklı suçlama henüz tabana yayılmış değil. Bereket ki halk hala siyaseten karşı cephede yer aldığı dili bir, dini bir, soyu bir sopu bir, tarihi, kültürü, geçmişi ve geleceği bir arkadaşını, hemşerisini, vatandaşını henüz düşman görmüyor. Bu gelecek açısından en büyük şansımız ve umut kaynağımız.

31 Mart geçecek ama hem bireylerin hem de milletin hayatı devam edecek. Nisanın ilk yarısında hala seçim sonuçlarını konuşuyor, tartışıyor olsak da ikinci yarısından sonra bir taraftan iç diğer taraftan da dış dünyanın gerçekleriyle baş başa kalacağız.

Dış politikanın ve ekonominin giderek ağırlaşan sorunlarının altından birbirimize söverek sayarak değil, birbirimizle kucaklaşıp kenetlenerek ve tam bir birlik içinde kalkabiliriz. Ne olur birbirimizi daha fazla yaralamayalım.