Samsun'da yaşayan mühendis İlker Mutlu senarist yönetmen olmanın yanısıra yazmış olduğu iki kitapla da edebiyat dünyasında yerini sağlamlaştırıyor.

Senarist yönetmen İlker Mutlu ilk kitabı 'Bir Mühendisin Sinema Eğitimi'nin ardından 'Gölgeni Ardına Al' romanı ile edebiyata hızlı bir giriş yaptı. Samsun'da " Sinema Günleri" programları da yapan Mutlu, tek arzusunun Samsun'da bir ' Sinema Festivali' olduğunu belirtti.

'Bir Mühendisin Sinema Eğitimi'

"Sinema sevgisi nerede başlar? Biter mi? Bazı şeyler insanın hayatını eline geçirir böyle. O şey aslında keyif de veriyorsa size, mücadele etmenin ne anlamı var ki ondan kurtulacağım diye? Bırakın kendinizi o sevdanın kollarına…İnsanın onu ayakta tutan tutkuları olacak. Mesleğine de tutkusu olacak elbette kişinin, bu aşk onu robotlaştırmadığı sürece. Salt mesleğine bu kerte bağlı, o işi yaşamın sırrı gibi sahiplenmis, heyecanını size de geçirmeyi başaran insanlara imrenirim. Benimki boyle olmadı. Sinemaya olan sevgim baskın cıktı hep. Kötü bir mühendis de sayılmam, işimi ciddiyetle yaparım. Ama bunun beni köleleştirmesine izin veremem.Bu kitapta mesleğimin kuması sinemanın hayatımdaki yerini, bana kattıklarını, sıcak anılarla destekleyerek sizlere aktarmaya calıştım.Keyifle okumanızı dilerim…"


'Gölgeni Ardına Al'

'Yakasında karanfiliyle Elçin Beg, oteldeki odasında koltuğu duvarı kaplayan manzara resmine dönük, dalgın oturuyordu. Bunu yapmayı adet edinmişti. Pencereden göreceği neredeyse otele değecek kadar yakın bina, sokak hayvanları ve nadiren oradan geçen insanlardı. O da alternatif bir pencere seçmişti kendine. Uyuyamamıştı, yorgun gözleri kapandı kapanacak. Yine de sabah olunca kalkıp, tıraş olmuş, giyinmişti. Her gün kendini böyle yeni güne hazırlıyordu. Gönlünde her gün, kızıyla buluşacağı gündü. Onu böyle, mağrur, yakışıklı, temiz, düzgün giyimli görmeliydi. Tabakası açık, dizindeydi. Uzanıp, fotoğrafı okşadı. O fotoğrafın yanındaki boşluğa yıllar öncesinden bir anı yansımıştı yine. 1974 yazının İstanbul'u olmalıydı. Sonsuz merhameti ve bir o kadar acımasızlığıyla Kasım, onu kızının olduğu yetimhaneye getirmişti. Sözünü almıştı yolda; kızı Şirin'i gösterecekti ona, geminin kalkmasına bir saat kala, pis, dar bir zamanda. Odada, yaşları üçle altı arası, birbirinden sevimli beş kız çocuğu, bir divanın kıyısına dizilmiş, televizyona bakıyordu. 'Hangisi?' diye sordu Elçin Beg, alacağı cevaba canı teslim.'