Polis suskun...
Ağzı var, dili yok...
Polis de devlet memuru ama
çalışma süresi bir emirle uzatılabiliyor veya yasal izni kesilebiliyor...
Yorgun polisin psikolojik durumu
kimseyi ilgilendirmiyor...
Bu polisin; eşine, çocuğuna ve de muhatap olacağı
insanlara davranışları da kimsenin umrunda değil...
Geçirdikleri ruhi bunalım sonucunda
canına kıyanların dramları yürekleri dağlıyor...
Aldığı maaşla, sosyal durumu da ortada...
Bir kamu kurumunda, işçi statüsünde olan
ilkokul mezunu bir işçi, Polis Akademisi mezunu
Emniyet Şube Müdüründen fazla ücret alıyor...
Emekli olan arkadaşlarımız var...
Birçoğu geçinebilmek için
iş arıyor...
Polisi mutsuz görüyorum...
Bir de siyasetçiler ya da hatırı sayılıların çıkışları, efelenmeleri yok mu?..
Özellikle de trafik polislerine ifade edilen
Sen benim kim olduğumu biliyor musun? sözleri... Polis Teşkilatı, Jandarma gibi örgüt yapısına
kavuşturulmayıp, iktidarların
inisiyatifine bırakılırsa, bu işler düzelmez...
Polisin rahat görev yapabilme
imkanları sadece teknolojik atılımlarla olmuyor...
Evini mi geçindirecek, çocuğunu mu okutacak?..
Kafasında bir yığın sıkıntıyla
kamu düzenini bozmak isteyenlere karşı
mücadele ederken; gazi olacak, şehit düşecek...
Samsunda bunlara tanık olmadık mı?..
Emniyet Teşkilatının 162. Yıldönümünü
fırsat bilmezsek, bizim de bu sıkıntıları dile getireceğimiz yok ya...
Türk polisi ekonomik ve psikolojik olarak rahat değil...
Atatürk, bugünleri dünden gören
büyük liderdir...
Bakın, 1937 yılında Trabzona gitmek üzere iken Dolmabahçe Rıhtımında yaşanan olaya:
Atatürkün manevi kızı Ülkü yaramazlık yaparken, bir polis müdahalede bulunuyor. Atatürkün yaveri Salih Bozok, Çocuğu rahat bırakınız diyerek, polise ikazda bulunuyor. Bunu gören Atatürk, Olmaz olmaz! Polis kanun adamıdır, mutlaka sayılmalıdır diyor.
İşte bütün mesele bu...
Fedakarca görev yapan polislerimizi kutluyor,
şehitleri rahmetle, gazileri de minnetle anıyorum...