Kanser vakalarından
ölümlerin arttığı
gerçeği,
inkar edilecek
gibi değil!..
Bilim adamı değilim elbette...
Bir inceleme ve
araştırma da yapmadım...
Ancak, son bir ay içinde
cenazelerine
gittiğim insanların
çoğu,
kanser hastalığına
yenik düşenlerdi...
Sevgili kardeşim Levent Özön'den
sonra, geçen cuma günü
Samsun'un
sevilen simalarından
değerli dostum
diş hekimi
Mete Karataş'ı da
bu "gaybana"
hastalığa kurban verdik...
Dün, gazetemiz Sorumlu Yazıişleri
Müdürü Okan Aralan
aradığında,
yakından
tanıdığımız Zehra Yitmen'in;
oğlu Yusuf Yitmen'i,
kanserden kaybettiğini
öğrendim...
"Nedir bu arkadaş"
diye
söylene söylene
gazeteye geldiğimde de
Haber Müdürü Onur Nurdemir,
Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi
Çocuk Hastalıkları Uzmanı, bir çocuk annesi
41 yaşındaki Gülcan Banu Öksüz'ün de
amansız hastalığın
pençesinde hayatını kaybettiğini
anlattı...
Bunlar sadece
yakın çevremizden
bildiklerimiz. Kim bilir,
daha kimler
bu aralar kanserden hayatını kaybetti...
Eskiden olsa,
hep birlikte
"Çernobil" derdik...
Ama öyle değil işte!..
Türkiye'de giderek artan
kanser vakalarının
nedenleri üzerine
görüş bildiren
bilim adamları,
raf ömrünün
uzatılması için
gıdalarda kullanılan
birtakım katkılara
dikkat çekiyor...
Mesela, İstanbul Üniversitesi
Tıp Fakültesi
Onkoloji Enstitüsü Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Yavuz Dizdar'ın
ilginç bir tespiti var...
Kanser hastalığının artışının
sadece alkol, sigara ve obezite ile izah edilemeyeceğini anlatan
Prof. Dr. Dizdar,
ülkemizde en çok tüketilen
ürünler arasında yoğurdun bulunduğuna dikkat çekerek,
yapay yoğurdun kıvamı için jelatin,
kaymağı için de margarin kullanıldığını
söylüyor...
Prof. Dr. Dizdar, ambalajlarında
ne yazarsa yazsın,
hazır yoğurtlardan
uzak durulmasını öneriyor...
Hatırlatalım; jelatin domuz derisi ve kemiğinin kaynatılmasıyla elde ediliyor...
Bir ara, gazetenin birinde
İsrail'de kanser vakalarından
ölenlerin sayısının
yılda 100'ü geçmediğini
yazıyordu...
O haberde, her 4 İsrailliden birinin
sigara içtiği hatırlatılarak,
hazır gıdalar mercek altına alınmıştı...
Bizim memlekette;
kilosu 10 liraya bal satıp,
yanına bir de hediye
verenler, mısır şurubundan bal ve
reçel yapıyor...
Sucuk, salam ve sosise
sakatat veya kanatlı etlerin kemiğinin karıştırıldığı mekanik kıyma
konuluyor.
Beyaz peynirde;
yağ oranında hile yapılarak, mayalamadan önce yağı alınıyor. Raf ömrü uzasın diye fazla nitrat katılıyor...
Tereyağına bitkisel margarinin
yanı sıra patates püresi koyanlar bile var...
Zeytin; havuzlara paslı demir atılarak karartılıyor, tekstil boyası da renk için kullanılıyor...
Baklavada fıstık yerine bezelye
kullananlar olduğunun
tespit edildiğini de yazalım da
daha da uzatmayalım!..
Bizlerin de devletin de yapacağı çok iş var...
Hileli mal satarak,
insanların sağlığıyla oynayan
firmaları;
öyle hiç kimsenin göremediği
medya köşelerinde
yayınlamak
yerine,
bütün gazete ve televizyonlarda
çarşaf gibi alenen deşifre edip,
bedelini de onlardan
tahsil etmek gerekir...
Aynı zamanda,
caydırıcılıktan
uzak
para cezaları yerine
ağır hapis cezası
verilmelidir...
Eğer bu önlemler alınmazsa;
dünyayı yöneten
dev ilaç firmalarının
adeta birer "kobayı" haline
gelir,
devlet de
pahalı olan kanser
tedavisi için yüzlerce okul,hastane, köprü
ve uçak parasını onlara ödemek zorunda kalır?..
Yani hem sağlığımızı
hem de tüyü bitmemiş
yetimin hakkı olan
paramızı kurtarmak
istiyorsak,
kolay teslim olmak yok!..