Geçen pazar günü
Doğu Park'ta
bizim ufaklıkla
futbol
oynamaya
gitmiştim...
Birbirimize
penaltı atışları yaptık...
Hem yenildim
hem de yoruldum...
"Haydi eve " deyince;
basketbol sahasının yanındaki
oyun parkına
gitmek istediğini söyledi. İtirazsız
dediğini yaptım...
Hava o gün,
günlük güneşlikti. Aileler, çocuklarıyla
parktaydı. Kimileri de
ağaçların gölgesinde
serinlemeye çalışıyordu...
Yavuz Kemal,
o kadar
koşmasına
rağmen
yorulmamıştı...
Onu izlemek ve biraz da dinlenmek için
parkın kenarındaki
bir banka oturdum...
Gördüğüm manzara
karşısında "irkildim"
dersem,
abartmış olmam!..
Çekirdek
kabukları
yerlere atılmıştı. Etraf tertemiz iken
bankın önü ve oyun parkının
zemini, çekirdek kabuklarıyla
adeta beyaza bürünmüştü...
Sanki, "Çekirdek çitletme
yarışması"nın
sabahındaydık...
Yavuz Kemal, bir süre sonra
biraz ilerideki
parka gitmek isteyince;
diğer bankların önündeki
manzaranın
da farklı olmadığını gördüm...
Hani, birileri "çitletilen çekirdekler yere atılacak"
diye emir verse,
bu kadarı olurdu...
Sosyolojik bir
sıkıntı var ortada...
Bir tarih; gazeteci arkadaşlar,
haber takibi için
Çorum'a gitmişti...
İşlerini tamamladıktan sonra
akşamüzeri gezinirken, gazetecilerden biri
çitlettiği çekirdeğin kabuğunu
yere attı.
O sırada bir çocuk
yanlarına yanaştı. "Amca siz
yabancı mısınız?" diye sordu.
Arkadaşlar, bu soru karşısında
şaşırmıştı. "Nereden anladın?"
diye sorduklarında
aldıkları cevap şuydu:
"Hiçbir Çorumlu, yediği
çekirdek kabuğunu
sokağa atmaz!.."
Çekirdek çıtlatan
arkadaş,
utançla yutkundu ve paketi
tümüyle çöpe attı...
Bu anekdotu anlatan
gazeteci kardeşim Ali Orhan'dı...
Genç kuşaklar,
okullarda
çevre bilinciyle
yetişiyor. Hatta ebeveynlerine
dahi örnek oluyorlar...
Çitlettikleri çekirdeğin kabuğunu, içtiği sigaranın
izmaritini ve
hazır gıdaların
ambalajlarını
yere atan,
daha çok büyükler...
Onları münasip bir
bir üslupla uyarsak,
Çorum'daki o bilinç,
Samsun'da da
hayat bulmaz mı?..