O kahpe gecede, şehitlik mertebesine yükselen, gazi olan, tankların altına yatan ve kendilerine çevrili namluları hiçe sayarak, ellerinde bayraklarla meydanlara koşan "Vatan" diyen "Bayrak" diyen herkes; bu milletin baştacıdır...
Destansı gecede çok şeyler yaşandı elbette...
Hepsi ayrı bir kahramanlık hepsi ayrı bir vatanseverlik öyküsü...
Bugün "Topuklamak" varken, şehit olmayı göze alan "Meçhul gazi"yi sizlere hatırlatmak istedim...
* * *
Ona göre büyük bir haksızlık vardı. Şahitlerine rağmen davadan bir hayli ceza aldı ve infazı da böylelikle yandı.
Umudu tükenmemişti. Ancak, her şeye rağmen haksızlığa uğradığını anlatacak makamlar olduğunu biliyordu. Sadece zaman gerekti.
O yüzden de bir "kanun kaçağı" konumundaydı.

Takvim yaprakları 15 Temmuz 2016'yı gösterdiğinde; o Ankara'daydı. Bir arkadaşının evinde saklanmıştı. Hakkını arayacak rakamlara ulaşacaktı...
O gece bulunduğu evin üzerinden uçaklar alçaktangeçtiğinde, camlar kırıldı. Şaşkındı. Ne olduğunu anlayamadı. Bu uçaklar düşman uçakları değildi ama neden Ankara'yı bombalıyorlardı? Televizyonu açtı. Tanklar, İstanbul'da Boğaz Köprüsü'nü kesmişti. Gazi Meclis bombalanıyordu. Haberler hiç de iyi değildi. O sırada, halk sokaklara dökülmüştü. Abdestini aldı, namazını kıldı. Arkadaşıyla helalleştikten sonra onun kimlik cüzdanını aldı. Ne olur ne olmazdı. Aranıyordu.
Taksiye bindiğinde, hemen sosyal medyadan binlerce arkadaşına "Meydanlara çıkıyoruz" mesajı attı. Kendisi dindar bir kişiliğe sahipti. Beştepe'deki Külliye'nin yakınlarında taksiden indi. Koşarak kapıya yöneldi. Helikopterden kalabalığın üzerine ateş ediliyordu. Külliye önünde kalabalık arttıkça; asker kılıklı adamlar daha da azgınlaşıyor, daha çok ateş ediyordu...

O sırada hemen yanındaki yaşlı bir adam yere yığıldı. Onu yerden kaldırıp, kaldırımın kenarına taşırken, bir kurşun da onun omzunu sıyırarak geçti. Kolu kan içindeydi. Yoldan geçen bir araç durdu ve onu TOBB Hastanesi'ne getirdi. Tek değildi. Hastanenin acil servisi yaralılarla doluydu. Kaydı yapılırken, arkadaşının kimliğini uzattı. Hiç kimse onun fotoğrafına bakmadı.

Yarası ağır değildi. Sabaha karşı hastaneden çıkmak istedi. Doktor, "biraz daha istirahat et" deyince kaldı. Bu sırada, arkadaşı cep telefonundan onu aradı.
Sağlık Bakanlığı'ndan bir ilgili, "Geçmiş olsun, bir isteğiniz var mı?" diye sormuştu. Öyle ya kaydı yaptırırken kimliğini verdiği arkadaşının da cep numarasını yazdırmıştı. Sabahın ilk ışıklarıyla apar topar hastaneden çıktı.

Eve geldiğinde yorgundu. Yaşadıklarını arkadaşıyla paylaştı. İnanılacak gibi değildi. Arkadaşına, "Bu akşam meydanlardayız unutma" dedi ve dinlenmeye çekildi. Akşam olduğunda bayrak elinde Kızılay Meydanı'ndaydı. Darbecilere lanet yağdırıyordu. Tesadüf ya Samsun'dan bir çocukluk arkadaşıyla karşılaştı. Ayaküstü sohbet ettiler. "Fırsat varken topuklasana" telkininde bulunan arkadaşını, "Memleket bu haldeyken kaçan namerttir. Hem suçlu kaçar. Ben suçsuzum" diyerek, tersledi.

15 gün kadar Ankara'da kaldıktan sonra memleketine döndü. Ona kumpas kurmuşlardı. Avukatıyla hakkını aradı ama bütün kapılar yüzüne kapandı.

Sonunda, genel başkanı olduğu STK'nın çatısına çıkarak, sesini duyurmak istedi. Gözaltına alınacağını bile bile bu eylemi yapmıştı. Nitekim tutuklandı. Son umudu kalmıştı. O da cezaevinden Cumhurbaşkanı Erdoğan'a mektup yazmaktı. Yazdı yazmasına ama ulaşıp ulaşmadığını bilmiyordu.
Vatan için seve seve şehit olmayı göze alan o "meçhul gazi", 15 Temmuz'un birinci yıldönümünde büyük gururun sevincini yaşayamıyordu...
Bugünleri yaşayacağıma "Keşke şehit olabilseydim" diye çok düşündü...
Ancak, vatan için ailesi ve çocukları için yaşamalıydı...
Ve "Meçhul gazi"yi dirençli tutan tek şey ise bu duyguydu...
* * *
Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...