İlkadım Rotary Kulübü, 18 Mart Çanakkale Zaferi'nin 101. Yıldönümü nedeniyle 'Milli Mücadele'nin Manifestosu Misak-ı Milli' konulu toplantı düzenlendi.

Toplantıda konuşan Haber Gazetesi köşe yazarı Osman Kara, Çanakkale Savaşı'nın Milli Mücadele'nin ilk işareti olduğunu belirterek, 'Çanakkale muhteşem bir zaferdir ama tarihimizin ne ilk ne de son zaferidir. Kut-ül Umare de, Sakarya da, Dumlupınar da aynı ölçüde birer şanlı zaferdir. Son zamanlarda Türk tarihini Çanakkale ile başlatıp, Çanakkale ile bitirmek ve Çanakkale'de Mustafa Kemal'i yok saymak ya da hizmetlerini küçümsemek gibi bir yanlış anlayış var. Mustafa Kemal Çanakkale'ye ihtiyat kuvvetleri komutanı bir kurmay yarbay olarak gitmiş, ordular gurup komutanı bir kurmay albay olarak ikisi gümüş ikisi altın dört madalyayla ayrılmıştır. Mustafa Kemal, Çanakkale'nin başkomutanı değildir ama savaşın gidişatını değiştiren en önemli komutanıdır. Çanakkale Mustafa Kemal'i başkomutanlığa ve devlet kuruculuğuna taşıyan yolun en önemli menzilidir. Milli Mücadele'yi de Çanakkale'de savaşan genç kurmaylar gerçekleştirmiştir' dedi.

İLK VE SON MADDE ÖNEMLİ
Milli Mücadele'nin temel hedeflerini belirleyen ve bugün hala tartışılan 'Misak-ı Milli (Ulusal Ant) Beyannamesi'nin de bizzat Mustafa Kemal tarafından yazıldığını ifade eden Osman Kara, şunları söyledi: "Misak-ı Milli ülkemizde en az bilinen ama en çok konuşulan, en çok tartışılan bir konudur. Misak-ı Milli Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde alınan kararların Osmanlı Meclis-i Mebusan'ında kabulü ve dünyaya ilanıdır. Misak-ı Milli İstanbul'da açıklanmıştır ama Ankara'da Mustafa Kemal Paşa tarafından kaleme alınmış, Kuva-yı Milliyeci Felah-ı Vatan (Vatanın Kurtuluşu) Grubu tarafından İstanbul Meclis-i Mebusan'ına taşınmış, kabul ve cihana ilan ettirilmiştir. Misak-ı Milli'nin bence en önemli maddeleri '30 Ekim 1918 akşamı itibariyle ordularımızın bulunduğu toprakların bölünmez bir bütün olduğunu' vurgulayan ilk maddesi ile 'siyasi, mali ve adli gelişmemizi engelleyen tüm kayıtların, sınırlamaların başka bir ifadeyle kapitülasyonların kabul edilemeyeceğini' ilan eden son maddesidir. TBMM ve onun muzaffer orduları 9 Eylül 1922'de İzmir'e girerek ve 24 Temmuz 1923'de Lozan Antlaşması'nı bütün dünyaya kabul ettirerek Misak-ı Milli'nin gösterdiği hedeflere güney sınırı dışında büyük ölçüde ulaşmıştır. Misak-ı Milli'nin güney sınırı Hatay'ın güneyinden başlar, Halep ve Deyr-i Zor'dan Musul ve Süleymaniye'ye uzanır. Ne yazık ki Lozan'da çizilen sınır biraz daha kuzeydedir" dedi.

ATATÜRK VE İNÖNÜ'YÜ ELEŞTİRMEK, İNSAFA SIĞMAZ
Kara, konuşmasında şu ifadelere yer verdi: "Şimdi birileri buradan yola çıkarak Mustafa Kemal ve İsmet İnönü'yü eleştirmektedirler. Misak-ı Milli'yi ve Lozan'ı anlayabilmek için Sevr'i bilmek gerekir. Sevr'i göz ardı ederek Lozan'ı yargılamak yanlış olur. Osmanlı heyetinin 10 Ağustos 1920'de imzaladığı Sevr'in Türkiye'si 250 bin kilometrekaredir. Lozan'ın Türkiye'si 780 bin kilometrekaredir. Sevr Osmanlı'ya kapitülasyonları ağırlaştırarak kabul ettirmiş, Lozan ise kaldırmıştır. Sevr'de Osmanlı, Doğu Anadolu'da Ermeni, Güney Doğu Anadolu'da da Kürt devleti kurulmasına onay vermiştir. Lozan'da galipler her iki talepten de vazgeçmek zorunda kalmışlardır. Sevr'in zilletini görmeden Lozan'ın onurunu anlamak ve kazanımlarının büyüklüğünü teslim etmeden sadece güney sınırına bakarak Mustafa Kemal Atatürk'ü ve İsmet İnönü'yü 'Misak-ı Milli'yi gerçekleştiremediler, Misak-ı Milli'den taviz verdiler' diye eleştirmek tarihi gerçeklere de akla ve insafa da sığmaz.'