Allah'ın adını zikredip,
sağladığı güvenle milletin parasını
iç edenlerin,
yalan ve iftiralarla
insanları hapislerde
çürütenlerin,
bu ülkenin
kozmik
odalarını
emperyalistlere
peşkeş çekenlerin
ve ihtirasları uğruna
vatanı hiçe sayanların
maskeleri düştü artık...
Tarih, bunları
kaydediyor...
Ve gün gelecek Temel'in, ameliyatına
giren doktor ve hemşirelere
seslendiği gibi
diyeceğiz:
"Poşuna maske takmayın,
ben sizi taniyrum"

* * *

Herkes siyasi olayları
işine
geldiği gibi
algılama peşinde. Böyle olunca da
bakış açıları
farklılaşıyor...
Mesela, en temel
memleket konularında
dahi muhalif bakış açısı
ile iktidarın yaklaşımı
arasında uçurum var...
İşin garip tarafı,
bu uzlaşmaz tablo, genel merkez
odaklarından
sokağa yansımış durumda...
"Sağırlar diyaloğu"nda
bile anlaşılır yan varken;
bu zıtlaşmalar, hiç de
hayra alamet değil!..
Allah bu devleti ve milleti;
mağdur, mahcup, muhtaç, mahzun ve mağmum
etmesin!..
Yoksa, salavat getirmek bile
işe yaramayacak!..
Gemi batmak üzeredir. Tayfalar koşuşturur. Tayfalardan
biri Kaptan Temel'e "Pusulayı getireyim mi?"
diye sorar. Temel, kan ter içinde; "La pırakun pusulayı, salavat geturun" der...

* * *

Toplumun arızalı tipleri;
yazılan, çizilen ve söylenenden
hemen nem kapıyor...
Çünkü, yazıda ve sözde
direkt muhatap olmasalar
bile o sözcüklerde
kendilerini
bulurlar...
Soyguncu, vurguncu, rantçı, üçkağıtçı,
dolandırıcı ve rüşvetçi
diye yazıldığında;
o nem kapanlar,
"Beni kastediyor" diye
içinden geçiriyor...
Memlekette
böyle tiplerin sayısı az değil
elbette...
Herkes kimin ne olduğunu
gayet iyi biliyor...
Temel ile Dursun,
soygunu yapıp,
karanlık
sokakta koşmaya başlar.
Bekçi Rıza, düdüğünü çalar, ardından da
onları kovalamaya başlar. Temel ile Dursun,
gençtir. Bekçi Rıza yorulur,
arkalarından bağırır:
"Durun ula o.....çocukları"
Dursun, aniden durur. "Ula Temel, pekçi peni tanıdi, sen koş"

* * *
Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...