Her yıl 9-20 Nisan tarihleri arası Kutlu Doğum Haftası olarak kutlanır. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammet'in miladi takvime göre Nisan ayında dünyaya gelmesi nedeniyle 1989 yılından beri bu tarihler arasında kutlanıyor. Hicri takvimde ise Peygamber Efendimizin doğun günü Mevlid Kandili olarak idrak ediliyor. İşte bu haftayı, Samsun İl Müftüsü Veysel Çakı ile konuştuk.

ERDEM EROL: 9-20 Nisan arasında Kutlu Doğum haftasını kutluyoruz. Kutlu doğum haftası nedir, buradan başlayalım, bu hafta ile ilgili neler yapacağız, amacımız ne?

VEYSEL ÇAKI: Kutlu Doğum Haftası, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammet Mustafa (S.A.V) efendimizin doğum yıldönümü olarak, 1989 yılından bu yana hafta olarak kutlanıyor. Bundan önce ''Mevlit Kandili'' adı altında bir gecelik etkinliklerle kutlanıyordu. Mevlit Kandili yine kutlanıyor ama Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Diyanet Vakfı hem yurt içinde hem de yurtdışında değişik etkinliklerle 1 hafta boyunca Peygamberimizin doğum gününü kutluyor. Bu hafta için 'Sonradan icat edildi' diye eleştiriler oluyor. Ama çok güzel etkinliklere vesile olup insanların problemlerine parmak basıldığı için başkanlığımız uygun buldu ve halkımız tarafından da benimsendi. Her yıl farklı bir gündem konusu tespit ediliyor. O yıl için hangi konu önem arz ediyorsa ilgili kurullar tarafından da öneriler alınarak karar veriliyor. Geçmiş yıllarda sevgi, kardeşlik, doğruluk gibi konulara parmak basıldı. Bu yıl da ''Birlik, beraberlik ve vahdet'' konuları işlenecek.

E.EROL: Eleştiriler dediniz... Bu eleştirilerin bir tanesi de hicri takvimde günler değiştiği halde kutlu doğum haftasının sabit olması. 9-20 Nisan arası Peygamber efendimizin doğum tarihi bu süreye mi denk geldiği için mi belirlendi?

V. ÇAKI: Peygamber efendimiz nisan ayında doğdu. O yüzden, kutlu doğum haftası da nisan ayına sabitlendi. Bir müddet hicri takvime göre de 10 gün ileriye geldi. Fakat o tarih, öyle bir zamana geliyor ki bu güzel etkinliklerin yapılmasında mevsimsel sıkıntılar oluyor. Peygamber efendimizin doğum günü kardeşlik, sevgi, kadın hakları gibi konuların konuşulduğu, yardımlaşma ve dayanışmaların oluşmasına ve ziyaretlere güzel bir vesile oluyor.

E.EROL: Bu yıl 'Gelin birlik olalım, tevhit ve vahdet' konusu ele alınacak. Hafta içerisinde Peygamber efendimizin hayatı ve öne çıkan özellikleri de aktırılacak. Peki, Samsun'daki programlarda neler var?

V. ÇAKI: Peygamberimiz, biz inanan müminler için en güzel örnek. Kitabımız, ''Kim Allah'a ve ahiretine kavuşmayı ümit ediyorsa, onun için Allah resulünde en güzel örnekler vardır'' diyor. Baba isek, en güzel baba örnekleri. Komşuysak en güzel komşuluk örnekleri onun hayatında var. Onun çalışkanlığını, dürüstlüğünü ve alçak gönüllüğünü etkinliklerimizle insanlarımıza ulaştırmaya çalışıyoruz. Allah'ın dinine bağlılığı, Peygamberimizin sünnetinin yaşanmasını ve onun ahlakının benimsenmesini sağlayarak, insanların gündemlerine bunu oturtmak istiyoruz. Dediğiniz gibi bu yıl, ''Vahdet, tevhit ve gelin birlik olalım'' konusunu işleyeceğiz. Çünkü dinimizin önemsediği konuların başında birlik beraberlik geliyor. Kuranı Kerim'e baktığımızda da zaten tüm inananları kardeş ilan ediyor. Kardeş dediğimiz zaman üç şeyi anlıyoruz. Bir, anne babadan kaynaklı akrabalık bağından, yani doğuştan gelen kardeşlik. İki, inançtan gelen kardeşliğimiz. Çünkü Kuran-ı Kerim inanan Müslümanları, Allah'ı, peygamberi, kıblesi, kitabı bir insanları kardeş olarak ilan etmiş ve onlara birtakım sorumluluklar yüklemiş. Üçüncü de insan olarak kardeşliğimiz var. Hepimiz Hz. Adem'in çocuklarıyız. Herkes Müslümanlığa inanmayabilir belki ama, Hz. Adem'den dolayı onlar da bizim kardeşimiz. Bu kardeşlik konusu ciddi bir önem arz ediyor. Çünkü ülkemizde ciddi sıkıntılarla yüz yüze olduğumuzu herkes biliyor. Toplumun birliğe, beraberliğe, kardeşliğe ihtiyacı var. Arada oluşan bu uçurumları, maddi mesafeleri, yollardaki hendekleri kapatmak mümkün de; gönüllerde oluşan hendekleri, kopuklukları kapatmak için bize çok görev düşüyor. Sadece yollardaki hendeklerin değil, din hizmeti üreten insanların, teşkilatımızın, sivil toplum örgütlerinin gönüllerde oluşan kopukluğu, hendekleri mutlaka kapatması gerekiyor. Bu yıl kutlu doğum haftasının bu konuya ayrılması isabetli oldu. Samsunumuzda, Diyanet İşleri Başkanlığımız 15-17 nisan tarihleri arasında Türkiye'nin birçok yerinden akademisyenlerin katılacağı bir sempozyum düzenleyecek. Ayrıca il ve ilçe müftülüklerimiz, ücra mahallelere varıncaya kadar konferans panel ve ziyaretleriyle az önce bahsettiğimiz ana konu etrafında değişik etkinlikler icra edecek. Ümit ederim bu etkinlikler amacına ulaşır. Bu dönemde ayrışmaya, ötekileşmeye değil muhabbetle kucaklaşmaya ihtiyacımız var. Umarım, böyle bir dönemde, kutlu doğum haftası da beklentilere cevap verir ve faydalı olur.

E.EROL: Bu haftada birlik ve beraberlik vurgusu yapılırken, Türkiye'nin önemli sorunları var. Bu sorunlardan birisi terör, diğeri de ayrışma. Terör her ne kadar dış kaynaklı da olsa bile, ülkemizde yaşanan ayrışma iç kaynaklı. Özellikle de gerek siyasi konuşmalar, gerek siyaseten kutuplaşma çok fazla etkili oluyor ülkemizde. Peki, dinin siyasete bakış açısı nedir? İslam dinine göre, siyasetin kriterleri nedir? Beklentileri nedir?

V.ÇAKI: Din, işin ehline verilmesini ve verilen işin hakkını yerine getirerek yapılmasını ister. Hangi makamda, hangi görevde olursak olalım, toplum için iş üstlenen insanların doğru dürüst ve adaletten ayrılmadan en güzel şekilde görevini yerine getirmesi gerekli. İnsanların hayırlısı insanlara faydası dokunandır. Hz. Peygamberimiz ve ondan sonraki seçkin sahabelerimizin davranışlarına baktığımız zaman, insanlara hizmet konusunda görev üstlenmiş insanların gecelerini gündüzlerine katarak topluma faydalı olmak için özverili çalıştıklarını görüyoruz. Sadece siyaseti yapan insanlar değil, en alt kademeden en üst kademeye kadar Allah bizden işimizi doğru yapmamızı istiyor. Kuran'da birçok yerde iman edenlerden bahsedilirken, hemen arkasından ''Asra zamana yemin olsun ki insanlar zarardadır, iman edenler zararda değildir'' denilir. Salih amel işleyenler de zararda değildir. Salihamelse, bir insanın yaptığı işin Kuran'a, sünnete ve insanların yararına olması. Allah iş ayırmadan, işini düzgün yapanı seviyor. Ancak, en üzücü tarafı ayrışmaya ötekileşmeye teröre ve cinayetlere dinin referans gösterilmesi. Bunların din adına yapılıyormuş gibi gösterilmesi, güzel dinimizin çehresini zedeliyor ve gölge düşürüyor. Yapılan işin dinle asla ilgisi yokken, bu durumu tasvip etmek veya açıklamak mümkün değil. Din bu konuda kardeşlik, birlik beraberlik diyor. Tek bir insanın haksız yere katledilmesini, bütün insanlığın katledilmesi kadar büyük vebal sayıyor. Bir insanın hayatının kurtulmasını da bütün insanların hayatını kurtarmış kadar büyük bir mükafat vaat ediyor. Dinimiz hangi iş olursa olsun, özellikle insanlarımıza hayırlı hizmetler konusunda iş üstlenen insanların asla doğruluktan dürüstlükten ayrılmadan çalışmasını ister. Din hizmeti üreten insanlar da, dini bir ayrıştırma aracı yapmamalı. Din hizmeti taraftar toplama hizmeti değil. Bugün, din hizmeti üreten insanların bile birliğe ve kardeşliğe ihtiyacı var. Bizden olanlar-olmayanlar, bizimkiler ve ötekiler şeklindeki bir anlayışı dinin özüyle de bağdaştırmak mümkün değil. Kuran'ı Kerim'e baktığımızda, ''Allah'ın dinine sımsıkı sarılın. Tefrikaya düşmeyin.'' yazıyor. Herkes dine hizmet etmeli, hangi işi yaparsak yapalım dinin asli kaynakları ile örtüşmeli. O hizmet bilgiye dayalı olmalı ve toplumu kardeş yapmaya vesile olmalı.

E.EROL: Toplumda dindar olanlar, Müslüman olup da dindar olmayanlar; dinin gereğini yerine getirenler ve Müslüman olup da dinin gereğini yerine getirmeyenler kutuplaşması, sosyal hayatta da devlet yönetiminde de etkili olduğunu görüyoruz. Allah bu ayrıştırmayı yapmaya cevaz veriyor mu?

V.ÇAKI: Önce şunu ifade edeyim, hiç kimse bir başkasının dindarlığını sorgulama yetkisine sahip değil. Hiç kimse bir başkasının kirli çamaşırlarını, ayıplarını araştırmaya görevli de değil. Biz, elimizdeki bütün imkanlarımızla doğruyu güzeli hakkı hakikati anlatırız; ama biz karşımızdaki insanın yanlışlarını ortaya çıkarma görevimiz yok. Biz elimizdeki tüm imkanları kullanarak, tıpkı Kutlu Doğum Haftası'nda yaptığımız gibi dinin bu konuda neler söylediğini, yanlışları doğruları ortaya koyarız. Ama asla insanları zorla dine çağırma, dini benimsetmeye çalışma veya ayrıştırma yapma dinin asli kaynakları ile kesinlikle örtüşmez. Samimi söyleyeyim, biz bu ayrıştırmadan rahatsızız. Din bizden kesinlikle böyle bir şey istemiyor. Açıkça söylüyoruz da, sizden olanlar-olmayanlar ne demek? Bayrağımız, ezanımız, vatanımız bir. Hz. Adem'in çocuklarıyız. Toplumumuzun artık kardeşliğini hatırlaması lazım. Kalabalıklar içinde yalnızlığı yaşıyoruz. Arabalar çoğaldı, sokaklarda insanlar çok. Stadyumlar, parklar, caddeler dolu ama insanlar yalnızlıkları yaşıyor. Birbirimizi yeterince sevemiyoruz. Menfaat dünyası, yani biraz da Avrupa'dan gelen bir anlayış işimize geldi. Bireysellik, egoizm, Peygambere, Kuran'a ihtiyacım yok kendi aklım bana yeter anlayışı bu. Dünyevileşme de ciddi sıkıntılar doğuruyor. Bunların tartışılması lazım. Neden bu kadar ayrışma yaşıyor toplum? Bu sıkıntıları neden yaşıyoruz? Bizim bu konuda sözümüz de var: Bu insanlar Allah'ın kitabına kulak verme mecburiyetinde. Bu çok ciddi eğitimden geçer. Allah'ın kulunu, Allah'ın diniyle buluşturmamız gerekiyor.

E.EROL: Hocam madde madde gidelim isterseniz. Benim burada sistemsel bir sorunum var. Allah'ın kitabıyla buluşturacağız diye, çocuklara mutlaka Arapça mı okutmamız lazım? Kuran'ı okumak için Arapça okumak gerektiği, hatta toplumumuzda sevapmatik olayı var: nameli okuduğunda daha çok sevapmış gibi geliyor. İnsanlar anlamadığı bir şeyden nasıl sevap alacak? Biz ki, bisküvi ambalajlarında Arap harflerini görünce, Kuran harfidir diye alıp yüksek yere koyan bir toplumuz. Bunu bir aydınlatır mısınız?

V.ÇAKI: Kuran'ın orijinali Arapça. Eğer bir insan orijinal metinden okumak isterse çok kolayca öğrenip okuyabilir. Sizin dediğinize katılıyorum. Kuran'ı Kerim kendisi de bunu söylüyor zaten. Çünkü anlaşılsın diye indirilmiş. Biz bilakis şunu söylüyoruz: Kuran'ın her evde okunması ve anlaşılması lazım. En güzeli beraberinde mealinin de okunması. Bugün mesela Cuma namazına gittim, namazdan sonra da duayı Türkçe ettim. Birkaç kişi gelip ''Neye amin dediğimizi anladık'' diyerek tebrik etti. Kuran'ı Kerim kendisi de öyle diyor, anlaşılsın, emirleri tutulsun, ibret alınsın istiyor. Anlamadığımız bir şeyin emirleri nasıl tutulsun? Herkes Arapça öğrenecek diye bir kayıt yok. Dini öğrenmek isteyenler için Türkçe birçok eser var. Biz de her zaman Kuran'ın tefsirini anlayarak sorarak okunması gerektiğini söylüyoruz. Anlamadığımız takdirde, ondan yeterince istifade sağlamamız mümkün değil. Bir de Kuran'ı Kerim okumaya küçük yaştan başlamalı. Bugün başlarsanız, 20 sene sonra meyvelerini alabilirsiniz. Biz birlikteliği, kardeşliği sağlayacaksak, terörün önünü alacaksak bugünden başlayacağız. Bu da eğitimden geçer. Bunun yerini tutacak başka bir şey yok. Bilgiye dayalı dindarlığı gerçekleştirmek zorundayız. Dini bütün halinde değerlendirmediğiniz takdirde, bugün din adına terör olaylarını icra edenler bizden belki elli kat daha fazla hadisi ezbere biliyor. Ama bugün İslam adına, ''Allahuekber'' diyerek boğaz kesiyor, kelimeyi şahadet getiriyor. Müslüman müslümanı boğazlıyor ve bunu din adına yaptığını söylüyor. Dindarlığımızı sağlam zemine oturtup insanımıza sağlıklı bir din bilgisi vermek istiyorsak; birincisi mutlaka dinin asli kaynaklarıyla örtüşmeli, ikincisi bilgiye dayalı olmalı, üçüncüsü de zamanında olmalıdır. Artık iş işten geçtikten sonra değil, çocuk daha yanlışlarla tanışmadan ona doğru bilgi konusunda iyi yetiştirmemiz gerekiyor. Her kurum ve kuruluşa, Diyanet İşleri Başkanlığımıza büyük görev düşüyor. Müslüman toplumlar çok büyük sınavlardan geçiyor. Tarihte çok badireler atlattık ama, ülkemizin ciddi sorunu olduğunu kabul ediyoruz. Bu sorunların çözümü konusunda herkese büyük görevler düşüyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde oluşan sıkıntıların tedavisi, eski kardeşlik ve vahdet ortamının sağlanması için herkesin seferberlik içinde olması gerekli. Olmak ve olmamakla yüz yüzeyiz. Bu nedenle bizim de kardeş şehir, cami, müftülük gibi projelerimiz olacak. Örneğin şu anda Bafra'da, Güneydoğu'daki bir ilçeden gelen ve okuyan öğrencilerimiz var. Oradan buraya etkinliklerle köprüler kurmak istiyoruz. 1 ay önce terör mağdurları ve şehit aileleri için ''Yaraları sarma zamanı'' kampanyası başlatıldı. Şehit ailelerine ve o bölgede evi barkı yıkılmış insanlara yaraların sarılması için maddi destek sağlanıyor. Milletimizin bu kampanyaya takdiri şayan.

E.EROL: Sizin de söylediğiniz gibi din adamlarının arasında başlayan bir ayrışma da var. Bu ayrışma, geçmişte mezhepler vardı ülkemizdeki ayrışma cemaatlere ve camilere kadar girdi. Bunları nasıl ortadan kaldıracağız? Dinin kendisinde cemaatler, mezhepler, camilerin ayrışımı var mı? Bunu nasıl tedavi edeceğiz?

V.ÇAKI: Bu konuda ülkemiz çok ciddi sınavlardan geçiyor. Şöyle hafızamızı bir yoklayalım. 1980 öncesinde, sağcı solcu davaları vardı. Ben o yıllarda üniversite öğrencisiydim. Günde 15-20 tane gencimiz toprağa indi. Ne oldu, neyi çözdük? Hiçbir şey çözemedik. Gün geldi, Alevi-Sünni dendi. Bu memlekette yine canlar toprağa düştü, yuvalar söndü gitti. Yetmedi, ilerici-gerici, Müslüman olan-olmayan denildi. Hep bir ayrıştırma körüklendi. Biz bunları aslında bilen bir millet olmamız gerek. Şimdi de son zamanlarda Türk-Kürt ayrışması var. Bunlar kesinlikle doğru değil. Bizim kalkınmamızı, kardeşliğimizi; ülkemizin birliğini beraberliğini istemeyenlerin projeleri bunlar. Milletin bu oyuna gelmemesi gerekli, gelmeyecek de. Dini referans gösterilerek böyle bir ayrıştırmanın yapılması mümkün değil, din asla buna izin vermez. Bugün mezhepler arasında o kadar kopukluk yok. Cemaatler arasındaysa, evet bir sıkıntı var. Mezhep imamlarının hiçbirisi farklı bir görüş ortaya koyduysa, ''Benim görüşüm bu'' demiş. ''Hakikat bu'' dememiş. Bugüne gelecek olursak, konumum bunu söylememi gerektiriyor. Din sadece Diyanet İşleri Başkanlığı'nın tekelinde değil. Biz din pazarlamıyoruz. Samsun müftüsü olarak bana soracak olursanız, biz halkımıza dinin doğru bilgisiyle buluşturma konusunda rehberlik yapıyoruz. ''Doğru budur, Kuran bunu gerektiriyor'' diyoruz. Toplumun menfaati de burada. Ayrıştırıcı bir din hizmeti, taraftar hizmeti gibi olur. Taraftar hizmeti değil bu. Benden olanlar ve olmayanlar diye bakarsanız, arzu edilen birleştirici kaynaştırıcı bir din hizmeti olmaz. Herkes hizmet etsin, gücü nispetinde masayı kaldırmaya çalışsın, elini taşın altına soksun. Ama asla ''En iyisi benim, en doğrusu benim, diğerleri yanlış'' gibi bir ayrıştırmaya gitmesin. Hepimizin topluma hizmet konusunda yapacağı çok iş var. Ülke menfaati söz konusu olduğunda akan sular durmalı. Ayrıştırma yapmak bu ülkeye mutluluk getirmez, bu dini hizmet de değil. Çünkü din kimseyi ayrıştırmak istemiyor. Herkesin metodu başka ama varmak istediğimiz nokta aynı. Ama ''Sen bırak en iyisini ben yapıyorum'' denildiğinde ayrıştırma olur. Dine hizmet ettiğini söyleyenler, davranışlarıyla bunu göstermeli. Sözden ziyade, halimizle birlik ve beraberliği tesis etmek zorundayız.

E.EROL: Kutlu Doğum Haftası nedeniyle Milli Eğitim Bakanlığıyla bir protokol imzaladı, bundan da bahseder misiniz?

V.ÇAKI: Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri toplumun bir araya geldiği her yerde, o insanlara yönelik olarak planlanıp gerçekleşiyor. Örneğin çocuklar için, çocuk şenliği düşünüyoruz. Kutlu Doğum'un ve Peygamber'in ne olduğunu onlara öğretsek yeter. Milli Eğitim Bakanlığıyla, üniversitelerle ve diğer kurumlarla omuz omuza çalışıyoruz. Belediyelerimiz çok destek veriyor bu konuda. Okullarımızda da değişik etkinlikler yapılıyor. Biz onlara ya eleman desteği veriyoruz ya da kendi çaplarında yapıyorlar. Bu yılki konu bütünlüğü içinde çok da ihtiyacımız olan bir zamanda konferans, panel, seminer, yarışmalar gibi çok güzel etkinliklerin olacağını ve gayet başarılı bir Kutlu Doğum Haftası geçireceğimizi umuyorum.

E.EROL: Terör boyut değiştiriyor. 30 yıldır yaşadığımız bir terör var, ama şimdi bir de bizim topraklarımızın dışından gelen Müslüman düşmanlığı oluşturan bir terör var. Birtakım örgütler adı altında, canlı bomba saldırıları gerçekleşiyor. Ankara'da 2 defa, İstanbul'da, Brüksel'de ve daha önce de Fransa'da bu şekilde saldırılar yapıldı. Bunlar yapılırken İslam adı kullanılıyor. İslam, canlı bombalı eyleme cevaz veriyor mu? Bu tür öldürmelere nasıl bakıyor?

V.ÇAKI : İslam'ın kelime anlamı içerisinde bile selamette olma, birlik beraberlik var. Selamet de huzur, saadet, birliktelik ve kardeşlikle mümkün. İslam ve terörü bağdaştırmak asla mümkün değil. Hele hele canlı bomba gibi kişinin hem kendini hem de çevresindeki masum insanları katletmesi asla kabul edilemez. Hangi ideoloji için olursa olsun, bunu hiçbir şekilde caiz görmek mümkün değil. Bu din adına bile yapılsa, dinin asli kaynakları ile örtüşmeyen ve dinin caiz görmediği metotlarla dine hizmet etmek ne mümkün ne de caiz. Dinin de böyle bir şeye ihtiyacı yok. İslam tarihi boyunca bir sürü savaşlar oldu, ama kaç kişinin öldürüldüğü belli. İnsanlık tarihinde bu kadar az insan canı ile yepyeni bir din ortaya konmuş. Çünkü din öldürmeyi değil, ikna etmeyi ve kazanmayı hedef seçmiştir. O nedenle bugün yapılan terör olaylarını din ile bağdaştırmak kesinlikle doğru değil. Birtakım dini bilmeyen insanların yaptıkları bu cinayetlere ve insanlık suçlarına dini referans göstermeleri dine en büyük hakaret ve zarar. Dinin bu güzel çehresini karalamak isteyenlerin ekmeğine yağ sürülüyor. İslam'ı bilmeyen ve asli kaynaklarından öğrenme imkanı olmayan insanlar bu tür İslam adına cinayet ve insanlık suçu işleyenlerin davranışlarını İslam'a da mal ediyor. Sevgi, kardeşlik, selamet, huzur dini olan İslamiyet'e bu davranışlar kara leke düşürüyor. O nedenle, bugün Müslümanlara daha fazla görev düşüyor. İslam düşmanlığının oluşmaması için, bu tür cinayetleri işleyenlerin hangi ad altında olursa olsun, ağızlarından çıkanlar neyi söylerse söylesin, yaptıklarının asla İslam'la bağdaşmadığını bizim anlatmamız gerekiyor. Aksi takdirde Müslümanların aleyhinde ciddi şüpheler uyandırılıyor, kaldı ki bunlar asla doğru değil. Avrupa'da İslam ve Müslüman söz konusu olduğu zaman insanların kellesini kesen, kütüphaneleri yakan, bizi karalayacak ve küçük düşürecek ellerinde ne kadar materyal varsa bunlar kullanılıyor. Buna Müslümanların alet olmaması gerekir.

E.EROL: Bu saldırıyı yapanlar, Kuran'daki bazı ayetleri referans olarak gösteriyor.

V. ÇAKI: En büyük sıkıntı ve tehlike bu. Hiç kimse dini referans ederek, bu tür eylemleri masum gösteremez. Bu tamamen çarpıtma. Dinin bütününü düşündüğünüzde, din kesinlikle insanları bu şekilde katletmeye cevaz vermez, hiçbir yerde bunu caiz görecek ve teşvik edecek emare bulamazsınız.

E.EROL: Peygamber efendimizin hayatında da bu vardı. Peygamber efendimiz Taif'e tebliğe gidiyor ve orada taşlanıyor. Beddua etmesi isteniyor...

V. ÇAKI: Evet, ''Ben lanetçi bir peygamber değilim. Onlar bilmedikleri için yapıyorlar. Bunların içerisinden ben Allah'a ve Peygambere inanan iyi insanlar çıkacağına inanıyorum'' diyor.

E.EROL: Bununla ilgili bir ayet de vardı? ''Senin görevin tebliğ, biz isteseydik onları Müslüman yaratırdık'' diye...

V. ÇAKI: Evet. Allah resulünün görevi tebliğ ve dinde kesinlikle zorlama yok. Sadece anlatılmaya ihtiyacı var. Zorla, cinayet işleyerek, terör estirerek dine hizmet ettiklerini zannedenler ancak kendi nefislerini tatmin ederler ve dinin güzel çehresine leke düşürürler. Dinin böyle bir şeye ihtiyacı yok. İnsanlarımızın bu konuda dikkatli olmaları gerekiyor. Ülkemizdeki bazı insanların, özellikle genç dimağların bu tür yanlış propagandalara kanarak bu tür terör odaklarının kucaklarına düşmemeleri konusunda anne ve babaların çok dikkatli olmaları gerek. Çünkü masum insanlarımızın beyinlerine girilerek bu gençlerimiz teröre alet ediliyor. İnsanlarımız çocuklarına çok dikkat etsinler. Din adına, toplum adına çalışıyoruz, şuraya buraya götürüyoruz diyenlere de dikkat etsinler. Din çok istismar edilir hale geldi. Bakıyorsunuz, çocukların beyinleri yıkanıyor, bir sürü şeye alet ediliyorlar. Ne demek gencecik yaşta birisi hem kendi hayatını sona erdiriyor hem de masum insanların canına kastediyor. Bunun din adına yapılmasının izahı mümkün değil. Bu şekilde dini anlatmamız, benimsetmemiz de mümkün değil. Hz. Peygamberimizden başka dini daha iyi anlayan ve onu tebliğ eden başka birisi gelemez. Onun metoduyla da uyuşmuyor bu. Örneğin, savaş anında kılıcını çekiyor. Tam kılıcını çekeceği anda ''Lailaheillallah'' diyor buna rağmen öldürüyor. Peygamber efendimize haber veriyorlar ''Lailaheillallah dediğe halde öldürdü'' diyorlar. Peygamberimiz de ''Böyle mi yaptınız, neden öldürdünüz?'' diyor. ''Korkusundan söyledi'' diyorlar. ''Peki kalbini yarıp da içine baktın mı? Ve ahirette her Lailaheillallah diyeni gördüğünde ne yapacaksın? Nereden biliyorsun korkudan dedi'' diye sormuştur. Dinin caiz görmediği bir metotla İslam'a hizmet olmaz. Ben o insanların samimi ve dürüst olduklarına da inanmıyorum. Dava hiçbir zaman vasıtaları meşru kılamaz, vasıtalar da meşru olacak. Masum insanları, Müslüman olsun veya olmasın, dindarlık gelişecek ve insanlar Müslüman olacak diye öldürüyorsunuz. Mümkün mü böyle bir şekilde dine hizmet etmek? Bilakis insanları dinden soğutur. Müslümanlığın o güzel çehresine leke düşürür. Buna da hakkımız yok.

E.EROL: İslam'ı yayma ve benimsetme adına terör saldırısında bulunmak Peygambere bile verilmemiş bir görevken kimse onun görev edinme hakkı yok yani...

V. ÇAKI: Dini güzel anlatmak, insanların gönlünü kazanmak varken insanların hayatını sona erdirmek, masum suçsuz insanlara toplu olarak cinayetler işlemek ne olursa olsun doğru değil. Kaldı ki orada öldürülenler arasında Müslümanlar da var. Bütün dinlerde vazgeçilmez esas, ortak gaye canın muhafaza edilmesi. Allah tarafından verilmiş bir hakkı, hiç kimse alma hakkına yetkisine sahip değil.

E.EROL: Kendi canı da dahil değil mi?

V. ÇAKI: Evet. Bir insanın intihar etmesi kesinlikle caiz değil. Hem katil, hem de maktul oluyor ve bunun vebali çok ağır. Çünkü bir imtihan dünyasında yaşıyoruz. Bir insan zorda kalabilir, ümitsizliğe kapılmış olabilir, hasta olabilir ama bunların hepsi hayatımızın bir imtihanı.

E.EROL: Son olarak neler söylemek istersiniz?

V. ÇAKI: Allah'ın kulları kardeşler olalım. Birbirimizin duasını alalım. Ne varsa birlikte ve kardeşlikte var. Kuran ''İnananlar kardeştir'' diyor. Hepimiz Hz. Adem'in çocuklarıyız. Kötülükten hiçbir şey çıkmaz. Ne varsa sevgide ve muhabbette var. Bizi birbirimize düşürmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmeyelim. Dini istismar eden, din adına ortaya çıkan her şeyin hemen doğru olduğunu düşünmeyin. Süzgeçten geçirelim, aklımızı kullanalım. Özellikle de çocuklarımıza sahip çıkalım diyerek, hepinize saygılar sevgiler diliyorum.