İyiler bu dünyada
kazanıyor;
öbür dünyada da
kazandıklarına inanıyorum...
İyi insanlar;
gece kafasını
yastığa koyduğunda
rahat uyuyup,
sabah olduğunda
evinden rahatça
çıkabiliyor...
Kalpleri mühürlü fesatlar ise
tam tersini yapıyor...
Korkuyla geçen
bir hayat, hayat mı?..
O yüzden iyi olanın
her iki dünyada da
kazancı var...
Bugünkü "Ölümden korkmak" adlı
öykümü;
toplumda iyi insanların çoğalması için
emek ve yürek verenlere
ithaf ediyorum...


* * *

İlçeden kalkan
yolcu minibüsü,
şehir girişinde
aşırı hız yüzünden
bahçe duvarına çarptı. Kazada,
ön koltukta
oturan iki kişi ağır yaralandı. Sağlık ekipleri, yaralıları
en yakın hastaneye yetiştirdi. Acil Servis'te yapılan ilk müdahale
sonrası hayati risk
taşıyan iki kişi,
Yoğun Bakım Ünitesi'ne
kaldırıldı. İkisinin de belirli aralıklarla
EKG, kan basıncı, nabız, kanın oksijen düzeyi, solunum kaybı, vücut ısısı ölçümleri devamlı olarak kontrol edildi.

Ertesi gün olduğunda, kendilerine
gelmeye başlamışlardı. Beyaz saçları ve sakalıyla
Pamuk Dede'yi andıran
sevimli tombul yaşlı, emekli ilkokul öğretmeni
Ramazan Beydi. Eşini kaybettikten sonra
bütün mal varlığını eğitimle ilgilenen
bir vakfa bağışlamıştı. İki çocuğu da
yurtdışında ticaret yapıyordu. Zengindiler. Ramazan Beyi Almanya'ya
istediler. O gitmedi, köyünde kaldı. Çalışkanlığı ve dürüstlüğüyle
sevilen biriydi.
Diğeri de yalan, iftira ve şantajla
milletin kanını sülük gibi emmiş
"Filmci Fırat" tı. Kösele gibi suratı vardı. Fesatlığı yüzüne
yansımıştı. Çevresinde bir Allah'ın kulu onu sevmiyordu. Ailesi bile
ondan yaka silkiyordu.
Filmci Fırat, etrafı gözleriyle kolaçan etti. Ramazan Beye göz ucuyla baktı. "Adama bak" dedi içinden.
"Hiçbir şeyi yokmuş gibi uyuyor" Kendisi telaş içindeydi. Çünkü,
şeytani işleri tek tek aklına geliyor;
attığı iftiralar,
yaptığı dolandırıcılıklar ve şantajla
yuvasını yıktığı insanlar, film şeridi gibi gözünün önünden geçiyordu. Ter içinde kalmıştı. Hemşire Safiye,
tansiyonuna baktı,
nabzını ölçtü. Ramazan Bey, yanı başındaki hareketliliğe
uyandı. Gözlerini açtığında, Filmci Fırat'ın acı çeken halini gördü. "Allah yardımcısı olsun" dedi içinden...
Vakit hayli ilerlemişti. Gece yarısıydı. Filmci Fırat, kendine gelmişti. Yanındaki
yatağa baktı. Adam yine rahattı. Hele yüzündeki aydınlık
ifade, onu deli ediyordu. Filmci Fırat, Ramazan Beye gıcık olmuştu. "Ne rahat insanlar var dünyada " diye söylendiği sırada,
Ramazan Bey de uyandı. Filmci Fırat'a baktı. Onu iyi halde
görünce sevindi, tebessüm etti. Filmci Fırat, o gülüşe de kafayı taktı. "Adam ölüm döşeğinde bu kadar mutlu olur mu?" diye çıkıştı. Ramazan Bey, duymamazlığa geldi. Filmci Fırat sözlerini tekrarlayınca, "Sizi iyi gördüğüme sevinmiştim" dedi. Filmci Fırat,
adını dahi bilmediği adamın bu tavrına şaşırmıştı. Dayanamadı sordu. Ramazan Bey, bu soruya güldü. Arkasına yaslandı. "Allah'a şükür olsun ki,
huzuruna kul hakkı yememiş biri olarak gideceğim. Bundan daha mutluluk verici ne olabilir?"
dedi ve Filmci Fırat'a döndü. Monitörden kalbin durduğunu işaret eden o ses yükseliyordu. Filmci Fırat'ın kalbi durmuştu. Doktor ve hemşireler müdahale etti ama
faydası yoktu.
Ramazan Bey, yoğun bakım ünitesinde
3 gün yan yana yattığı ve adını dahi bilmediği
o yaşlı adamın ölümüne üzülmüştü. 40 yıllık eğitimciydi ve o yaşlı adamın
ölümden korkmasının nedenini hissetmişti. "Allahım" dedi. "Keşke, o adama tövbe etmesi için
bir fırsat daha verseydin."

* * *

Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...