Bu hafta öğrenciler karne alacak malumunuz, kimi ailelerde karne hediyesi telaşı yaşanacak, bazı aileler ilk hediyesi nasıl olmalı sorusunu düşünürken, bazıları geçen yıl aldığı hediyeden daha iyi bir hediye bulmak zorunda kalacak, diğer yandan hediye alamayacak aileler ise 'ama arkadaşlarımın hepsinin hediyesi var, benim neden yok' sorusuyla yüzleşmemek için çareler düşünecek.

Karne alan çocuklar tatil zamanı evlerine gelen amcalara, teyzelere karnesini gösterip ödül beklerken çoğunlukla 'hıımm afferimm, çoook güzel, büyüyünce ne olacaksın' ifadeleriyle defalarca karşılaşacaklar. Diğer yandan 'tatil' zaten tüm çocuklar için eşit ve adil bir hediyedir ayrıca. Bu duruma 'Karne hediyesi' demeye devam edersek hediyelerin gönülden, mutlu etmek için alınan-verilen değil de mutlaka bir şarta veya başarıya bağlı olarak yerine getirilen takdir, ödül veya tebrik durumuyla karışmasına yol açtığını bir kenara yazmak gerekir.

Durum biraz karışık. Başarı karşısında hediye alırsak rüşvetçi anlayış geliştirecek, almazsak arkadaşlarını örnek gösterecek belki de ders çalışma isteği azalacak, takdir edip översek beklenti yükleyeceğiz, kıyaslar veya örnekler sunarsak benlik algısına zarar vereceğiz, cezalandırırsak başka seçenekler geliştirecek, hediyede ısrar edersek sadece notlara odaklanacağı için daha kolay yollar bulmaya çalışacak, verdiğimiz sözü yerine getirmezsek bize olan güvenini sarsacağız, sözlerin tutulmak zorunda olmadığını öğretmiş olacağız, sonu olmayan bir yola girerek üniversite kazanması durumunda ev, araba, motosiklet vaat edeceğiz, isteklerinin birçoğu gerçekleştiği için hayal kurmasını engelleyip yaratıcı taraflarını törpüleyeceğiz, çözüm için üreteceğimiz her yeni girişim başka sorunu doğurmaya devam ederken kim ne tavsiye ederse yapmaya başlayacağız, varsa keşif veya meraklı tarafı ortadan kaldıracağız, kafamızda soru işaretleriyle bilinmeze doğru yol almaya devam edeceğiz, sosyal ilişkilerinde sürekli şartlar koşan farklı gençler oluşturacağız, hediyeler, takdirler, onaylar, kıyaslar, yermeler, ödüller, cezalar derken kendi sorunlarıyla baş etmeyi öğrenememiş, hayalini kuracağı herhangi bir seçeneği kalmamış, ayrıca karınca ve ağustos böceği gibi masallarla da iyice desteklediğimiz tembel yetişkinler üretmeye devam edeceğiz.

Konu çocuk olunca mutlaka herkesin söyleyeceği bir şeyler vardır. Hepsi bir kenarda şöylece dururken, herhangi bir tavsiyede bulunmadan, yap ya da yapma demeden neyi ne için yaptığımızı düşünelim istiyorum. Karne hediyesi/ödülü gittikçe popüler kültür mü oluyor, çocuklarımızı çok önemsediğimiz için mi bu kaosa kendimizi sürüklüyoruz, kendi çocukluğumuzdan eksik kalan taraflarımızı mı tamamlama çabasındayız, yoksa aman canım çocuk işte sevinsin ne olacak düşüncesi mi?

Çocuk yaşamın tam da merkezi iken bu kadar kolay olacağını nasıl da düşünürüz, her çocuk diğer tüm herkesten son derece farklıyken, kendi içinde apayrı bir dünya iken nasıl olurda her tavsiye her çocuğa uygun olabilir ki? Genel geçer olarak başarı karşısında hediye/ödül başarıyı anlamsızlaştırır, yapılanı değersizleştirir, odağa ödülü yerleştirir fakat sonrası? Sonrası ise sevgili anne babalar sizin kendi çocukluğunuzda gizli, sizin düşünme, sorgulama, dinleme, empati ve sosyal gözlem becerinizde gizli, çünkü tüm karakteristik özellikleri dahlinde sizin çocuğunuz diğer hiçbir çocukla aynı değildir. Buralara ilişkin uzun uzun ve oldukça derin düşünmeye başlarsak işte o zaman hayatında sadece yedi-sekiz yıl yaşamış olan çocuklarda acaba bir sorun mu var demekten vazgeçeriz.

Son olarak; 'kendi çocukluğundan uzaklaşan, kendi çocuğundan uzaklaşır…'