Ülkemizin bir gerçeğini burada açıkça sergilemek isterim ki; bizler, bizim tarzımızda çalışarak, diğer bir deyişle hiç çalışmadan bir Batılı hayat standardında yaşamak istiyoruz. Şimdi pek ortalarda görülmüyor ama, eskiden kefeli teraziler vardı ve bir tarafına bir kg koyardınız ve diğer tarafına da bir kg ağırlığa eşdeğer, elma, armut veya şeker koyardınız. Açıkça ifade etmek gerekir ise, şimdi bu şekildeki dengeler bozuldu. Herkes bir şeyler koymadan çok şey almak istiyor. Gazetelerden açık olarak okuduğum rakamlar, beni rahatsız etmektedir. Türkiye de yaşayan vatandaşların, bankalara kredi olarak 300 milyarın üzerinde borcu varmış. Elbette, bu borcun önemli bir kısmının geriye döneceğini beklemek mümkün değildir. Zira, vatandaşımız, kredi kartının borcunu diğer kredi kartı ile ödemekte ve bunun sonucunda intihara, boşanmalara veya hırsızlık gibi, kanunsuz yollara başvurmalar çoğalmaktadır. Tasarrufta ise dünyada sonuncu olduğumuzu görüyorum. Geçenlerde, dünyanın süper gücü olan bir devletin başbakanının müteaddit defa giydiği elbisesi ile kendisinin resmi yayınlandı. Bence bu iftihar edilecek bir durumdur. Bu devletlerin nasıl bir tasarruf içinde ülkelerini yönettiklerini biliyorum. Bizde ise, bırakınız zenginlerin veya devletin belirli kademelerinde olanları, normal düğünlerdeki kıyafetler ve çantalar, ülkemizin nasıl bir israf içinde olduğunun göstergesidir. Bence bunun hiçbir geçerli anlamı yoktur. Herkesin ağzında ben de insanım, dünyaya bir sefer geliniyor. Ben de dünya nimetlerinden yararlanmak isterim sözüdür. Bu söz doğru mudur? Bunun tartışmasına girmeden önce, yukarıda örneğini verdiğim iki kefeli teraziye dönelim: Elbette, her insan, insanca yaşamak ister ve buna hakkı da vardır. Yalnız böyle bir yaşam için terazinin diğer kefesine koyduğunuz şey nedir? Mesela, çalışma, üretme gibi. Hiç üretmeden tüketici bir toplum olduk çıktık.
Çoğunlukla, gençlere nelerden hoşlanırsınız? Dediğiniz zaman, cevap hazırdır: Gezmeyi, lüks arabalarla seyahat etmeyi, lüks lokantalarda yemek yemeyi, televizyon seyretmeyi, bilgisayarda çeşitli sitelerde gezinmeyi, geç saatlerde yatarak akşam vakti kalkmayı severim diyor. Çalışma, kitap okuma, üretme sevdikleri şeyler arasında asla yoktur. Böyle bir hayat nasıl olabilir anlamış da değilim. Ancak, çalışarak üreterek, bir şeyler yaparak, buluşlar yaptıktan sonra dinlenmenin özelliği ve hazzı vardır.
Bizde büyük bir çoğunluk, bütün yıl hiçbir iş yapmadıkları için sıkılan ve bu sıkıntılarını gidermek için tatile gidenlerdir. Bir gün sınıftaki öğrencilerime deneme yapmak için şöyle bir konuşma yaptım. Öyle değilim ama, farz edeniz ki, ben çok zengin bir adamım ve her birinize, birer havuzlu konak, bir araba ve ömrünüz boyunca sizi geçindirecek para versem nasıl olur dedim. Hepsi birden, ömrünüze dua ederiz hocam dediler. Ben bunun nasıl bir şey olacağını, hiçbir iş yapmadan sıkılabileceklerini söylememe rağmen, her biri çeşitli bahaneler ileri sürerek bunun çok iyi bir şey olacağını ortaya koymaya çalıştılar. Elbette, böyle bir şey olamazdı, zira onların isteklerini karşılayacak kadar zengin değildim. Yalnız, bana göre burada ortaya çıkan en önemli gerçek şudur ki, çalışmadan, yorulmadan, en yüksek hayat seviyesini arzu ediyoruz. Bir de madalyonun diğer tarafını ortaya koyacak olursanız, diğer deyimle bunun Batılı bir sınıfta anlatacak olur iseniz, verilecek cevap ortadadır. Bütün sınıf elini kaldırarak, bunu neyin karşılığı olarak teklif ediyorsunuz, niçin veriyorsunuz olacaktır. Çok küçük yaşta onlara, hayatın gerçekleri anlatılmıştır. Fakir erkeklere, zengin kızların aşık olmayacakları, onları fakirlikten kurtarmayacakları; fakir kızları zengin prenslerin gelerek atının terkisine atarak götürmeyeceklerini bilirler. Bunun için de çalışarak, üretirler ve çalışma sayesinde mutlu olurlar. Onun için Batıda sabahleyin uyanarak yola düşen herkes güler, zira onu mutlu edecek bir çalışma içindedir ve işi vardır. Mutluluğun yolu da buradan geçer. Bizde, kahvehaneler tıklım, tıklım doludur. Türkiye de tahminime göre kahvehanelerdekiler, nüfusumuzun % 20’ye yakınını oluşturur. İşe gidenler ise, bir eli işte, diğer eli oynaşta misalinde olduğu gibidir. Bunun yanında ise lüks tüketim bakımından Avrupa yı solladığımız gerçektir. Zira Avrupalıda bizdeki lüks telefonları göremedim. Saygılarımla.