Sevgi, çok şey ifade eden, hepimizin dilinden düşmeyen, sıkça kullandığımız kelime… Sevgi, bir kişiye ya da bir şeye karşı duyulan ilgi, bağlılık, içtenlikli yakınlık duygusu, derin sevecenlik; o kişinin ya da şeyin iyiliğini isteme, ona içten bağlanmadır.

Sevgide samimiyet esastır. Aslolan onu yaşamaktır. Değerli olan, sözde değil, özde sevgidir. Böyle olunca, sevginin gücünün önünde durulmaz, böylesi sevgi kolayca bulunmaz.

Tam da bu noktada bir dervişin hikayesi geldi aklıma;

Derviş'in birine sormuşlar;

Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?

Size farkı göstereyim deyip, önce sevgiyi dilden kalbine indirememiş olanları çağırarak, onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi sofrada yerlerini almışlar. Derken, tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da, derviş kaşıkları denilen bir metre boyundaki kaşıklar.

Derviş şöyle bir şart koymuş;

Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz.

Peki deyip çorbalarını içmeyi denemişler.

Fakat kaşıklar uzun geldiği için, sıcak çorbayı döküp saçmaktan, hem kendilerini yakmışlar, hem de ağızlarına bir damla bile götürememişler. En sonunda bakmışlar olacak gibi değil, sofradan aç kalkmışlar.

Daha sonra derviş, bu defa sevgiyi gerçekten bilenleri, yaşayanları yemeğe çağırmış.

Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen insanlar gelmiş, sofraya oturmuş. Onlara da aynı şartı dile getirmiş.

Her biri uzun kaşığını çorbaya daldırmış, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak çorbalarını içmişler. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve sofradan afiyetle şükrederek kalkmışlar.

Derviş, sevgiyi gerçekten yaşayanların farkını soranlara:

İşte! Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır.

Şüphesiz şunu da unutmayın. Hayat pazarında her zaman alan değil veren kazançlıdır...