Bu yıl tatilimin bir süresini yedi tepeli koca şehir İstanbul da geçirdim.
Anadolu yakasını seviyorum, ruhuma hitap ettiğini düşünüyorum özellikle Kadıköy. Beni burada şaşırtan şey ise sokaklarda rahatça dolaşan ve her santimetresinde özgürce uyuyan kedilerdi hatta Bağdat Caddesi ne doğru çıkarken kedilerin motosikletlerin üstlerinde uyumaları, çok komikti kendimi gülmekten alamadım
Genellikle her evde kedi besleniyor olmasına da çok şaşırdım, çünkü her gördüğü kediyi kovalayan insanlarla dolu hafızam.
Hindistan da kutsal sayılan inekler gibiydi burada kediler keyifleri gıcır suları ve yem kapları yanı başlarında ve buna çok sevindim. Nişantaşı nda gördüğüm kedi parkı çok ilginç görüntüye sahipti sanki bir sürü akraba araya gelmiş gibiydi oyuncakları dahi vardı. Yardımsever gönüllü insanların ilgileriyle her şey yolunda görünüyordu umarım tüm şehirlerde böyle parklar yapılır. Dünyamızı diğer canlılarla paylaşmayı öğrendiğimizde bunun nefret edilecek ya da iğrenç bir şey olmadığının farkına varılacaktır.
Canlılar çalmıyor, çırpmıyor yemek için adam öldürmüyorlar gezegenimizdeki konuşamayan , derdini anlatamayan her canlının bizim yardımımıza ihtiyacı var.
Arta kalanları bir kapta sokakta yaşayan kedi, köpek, kuşlarla paylaşın. Kedi sana kuyruğuyla sarılırken köpek gözlerinin içine bakarken ve o yiyeceği gagasıyla yavrularına götüren kuşu gördüğünde; sevginin ortak paydası aslında sahip olduklarımızı paylaşmaktan geçtiğini açıkça ortaya koymuş olacak ve yardım etmenin aslında bizi çok mutlu ettiğini bir kez daha hissetmiş olacağız.

Eger bir mahallede sokak hayvanları sizden korkmuyorsa ,orada yaşayabilirsiniz. Oradaki insanlar iyi insanlardır.
Sanırım bu tatil gezimin onca anıları arasında yine hayvanlara yol aldı cümlelerim.

İstanbul a bir şiir yakışır şimdi

Sana geldim, içim ümitlerle dolu
Beni sarhoş etme İstanbul, ne olur
Bir gün ben de eririm caddelerinde
Çürür kemiklerim adım unutulur
Yine sen kalırsın dipdiri, sımsıcak
Göğü, bulutların, denizlerin kalır
Oynama İstanbul, benimle oynama
Bir gün öldürür beni bu dert, bu kahır
Ezilmiş ellerimin arasında başım
Bu yeryüzünde başka çarem kalmamış
İşte gelip kapılarına dayanmışım
Karşında yıkılmış bir duvar gibiyim
Beni sarhoş etme, başım dönüyor
Üstüme varma İstanbul, kederliyim.
İstanbul sonrası gittiğim Safranbolu da konakta uyumak tüm gün bahçesinde sallanan sandalyede kitap okumak huzur denen duygunun ta kendisiydi. Adım adım sokaklarında dolaşırken ikiyüz elli yıl öncesini düşünmek ve kuş sesleri arasında dolaşmak geceyi kalın bir yorganla geçirmek gerçekten harikaydı.
Kapodakya ya uğramadan geçemedim yine benim büyülü şehrim 60 milyon yıl önce Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yağmur, rüzğarın aşındırılmasıyla ortaya çıkan bölge kesinlikle görmenizi tavsiye ederim. Eski eşyalara, evlere vb. olan düşkünlüğüm beni buralara gelmekten alıkoyamıyor. Mağaralardan oyulmuş evlerin, otellerin mistik ortamında uyumak ve sabah uyanırken peri bacaları pencereden güneşle birlikte selamlıyor seni.
Milyonlarca yılın tarihini koynunda saklıyor o kadar çok şey var ki anlatılacak fakat bazen bunu yaşamak en güzeli. Kapodakya da günlerimi geçirdiğim ve anılarımın arasında sevgiyle bahsedeceğim huzur bulduğum Eagle cave inn .
Umarım herkes istediği bir tatil geçirir ve ruhunu dinlendirir.

Her şey gönlünüzce olsun...