Ayrıldığı eşine öfkesiyle ruh sağlığını kaybeden bir ayakkabı tamircisi, insan sağlığı hizmetinindeki Dr. Aynur Dağdemir i hem de hastane odasında katletti. Ne acı!
Samsun’da ikinci kez insan sağlığına hizmet eden hekimimizi şiddetten koruyamadık. Şimdi kınama, bildiri sunma, demeç verme, şiddete lanet okuma yolunda herkes, acı içinde. Lakin toplum olarak tedbir almak, caydırıcı olmak, önlemek için gerekenleri yapmakta yetersiz kalıyoruz diyen yok(!)
Toplum içinde ruhsal travma geçirdiği için şiddete başvurmaya hazır, tedavi altına alınması gereken çok insanımız var. Kent yaşamına sıkışarak yüreği kabız olan insanlar, genetik özelliklerinin de etkisiyle saldırma, öldürme güdüsü içine düşüyor. Ansiyete bozuklukları, depresyonlar toplumu sarmış durumda. Ruhsal rahatsızlığının farkına varıp tedavi olan insan çok az. Ruhsal rahatsızlık içindeki insanlar trafikte, hastanede, sokakta, işyerlerinde kol geziyor ve çoğumuz bunun farkında değiliz. Muhatap olduğumuz insanların her an şiddetine uğrayabileceğimizin de.
Adam ayrıldığı eşinin peşine düşüyor ama ruhsal dengesi öylesine bozulmuş, öylesine öldürmeye odaklanmış ki günahsız bir hekimi bıçaklıyor sonra da kendini 5.kattan atıyor. Bu bilinçli yapılabilecek iş olabilir mi?
Hayatta en hakikî mürşit ilmin gereğini yapamıyoruz. Bilim diyor ki şiddet toplumsal bir hastalıktır. Hastalığın da bilimsel tedavisi mümkündür. Gerek örgütlü terör suçları gerekse bireysel suçlar, bir bilimsel çalışma sonucunda önlenebilir. O adamın bu denli ruh hastası olması, önlenemez miydi ya da eğitimli güvenlik görevlilerinin tetik teşhisiyle cana kıyması engellenemez miydi? Terörist olmuş gencecik insanların bu bilim çağında üzerlerine bomba sararak kendilerini öldürmeleri de akıl alır şey mi? Ruh dengesi ölümü hiçe sayacak kadar bozulmuş insanların sürekli infilakını izlemek ve kendilerine lanet okumaktan geçip düşünelim artık.
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Sayın Prof.Dr. Ömer Alparslan Aksu, “Zıtları uzlaştırmada hayat, çatıştırmada memat vardır. Hayat memat meselesi ölüm kalım meselesi demektir, memati ölüm getiren demektir. Kurtlar Vadisi dizisinde böyle bir tip var. Biz ölüm getiren değil, uzlaştıran ve hayat veren tipler yaratmalıyız.” diyor. Ancak Dr. Aynur Dağdemir’in yayından fırlamış oku tutması gibi nafile bir uzlaştırma çabası işe yaramayacaktır. İnsanların eğitim sürecinde ele alınması gerek, şiddet içerikli sinema-tiyatro eserlerinin sürekli göz önüne serilmemesi gerek. Demokrasinin eğitimle geliştirilmesi gerek yani.
Ülkemizde uzlaşma kültürünü geliştirmeye odaklanmış bilim, kültür, sanat ve eğitim insanlarının ışığının yasama erkine etkisi olmalı. Böylece çok yönlü bilimsel çalışma ve güvenlik tedbirleriyle toplumu rahatlatma operasyonları yapabilecek uzlaştırma yasalarının iyi düşünülüp fazla geç kalmadan yürürlüğe sokulması sağlanmalıdır.
Sayın Cumhurbaşkanı G20 zirvesinde “Zenginler biraz kârınızı azaltın, fakirleri tahrik etmeyin.” dedi. Bütün dünyada paylaşım adaletinin sağlanması ve kalkınmanın ona göre yürütülmesinin gereğine çok güzel işaret etti. Kendine yakışan bir söz etti ama gerçekleşmesi kolay değil.
Dünyadaki ekonomik dengelerin sosyal adaleti sağlayacak şekilde kurulması kolay olabilir mi? Keşke olabilse! Geçim derdi, işsizlik tümüyle ortadan kaldırılabilse!
Herkesin mutlu olacağı işi olsa terörle, şiddetle, öldürmeyle kimin, ne işi olabilir ki? İş dayanışmayı, dayanışma da dostluğu getirmez mi? İşte bu gerçekten hareket etmek bütün dünya siyasetçilerinin hedefi olmalı aslında ama biz bütün dünyaya hükmedemeyeceğimize göre kendimizi bu yolda ilerletmeye bakmalıyız. Bunu yapabildiğimiz oranda tahrik, dolayısıyla da şiddet azalacaktır.
Şiddet sonuçtur, biz hep şiddete lanet okuyoruz. Oysa tahriklere dur demenin bilimsel yollarını bulmaya çalışsak ya!