Bu yıl tam 1 milyon 287 bin öğrenci Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sınavına girdi. Bu sınava yalnızca öğrenciler değil aynı zamanda anne-babalar da girmiş oldu. Sınavda soru çözmek kadar zordur, çocuğunun sınavdan çıkmasını beklemek. Sınav günleri olan çarşamba ve perşembe günlerini geride bıraktık. Peki, şimdi ne yapmalı?
Sınava giren öğrenciler ve sınava girmiş öğrencilerin velileri, şu an sonuca odaklanmış durumda. Herkesin bu kadar merakla beklediği sınav sonucu nedir? Sınav sonucu, adı üstünde sadece bir sonuçtur. Rakamlardan, sıralamalardan oluşan bir kağıt gönderilecek sizlere ve sizler de sevineceksiniz ya da üzüleceksiniz. Bununla beraber kaygılarınız da artacak. Tüm bunların sonucunda çocuğunuza yükleyeceğiniz anlamlar ve sıfatlar olacak. Büyük ihtimalle zihninizde canlanan olumlu bir sonuç gerçekleşirse, çocuğunuzun bu sonucuna ortak olacaksınız. Eğer beklediğiniz başarılı sonuç gelmezse ne olacak? Tahmin edebiliyorum. Ancak bunun cevabını sizlere bırakıyorum… Çünkü önemli olan sonuç değil! Bu sonuca kadar gelinen yolu kimse yok saymamalı. Bu yol süresince uygulanan stratejiler, belirlenen hedefler için yapılan çalışma ve sarfedilen emek, sadece bir değerlendirme sınavı ile ölçülüyor. Her şey yolunda gitse dahi, sınav esnasında gelecek kaygısı, sınav sonucundan duyulan endişe gibi durumlar sebebiyle istenilen sonuca ulaşılamayabilir. Bu durumda unutulmamalıdır ki; TEOG sınavı, tüm öğrenim yılları süresince girilen birçok değerlendirme ve yerleştirme sınavlarından yalnızca biridir.
Sınavlara hazırlık uzun soluklu bir süreçtir. Bu sürecin en önemli yapı taşı hem ailenin hem öğrencinin ruhsal ve duygusal durumudur. Sınav gibi kaygı verici durumlarda duygu durumlarının dalgalanması olağandır. Önemli olan yıkıcı ve zedeleyici hasarlar bırakmadan kritik süreçleri atlatmaktır. Bu sürecin daha sağlıklı şekilde atlatılması için ebeveynlerin çocukları ile gelecek beklentilerini, hayallerini konuşmaları, sevgilerinin sınav başarısı ile doğru orantılı olmadığını hissettirmeleri, motive etmek isterken tam tersi duygular yaratabilecekleri kaygı arttırıcı söylemlerden uzak durmaları, yani yıkıcı değil her zaman yapıcı ve destekleyici tavır göstermeleri gerekmektedir.