Hepimizin hayatta bir amacı var. Yaşarken hepimiz ulaşmak istediğimiz amaca göre hayatımızı düzenlemekteyiz. Gideceği yeri bilmeyen kaptan hedefine varamaz. İnsan da öyle...
Hepimizin zihinsel kapasitesi farklı farklı. Yeteneklerimiz de... Bu çeşitlilik hayatı güzelleştiren en önemli özelliktir. Bu sayede insanda var olan kapasite değişik alanlarda ve şekillerde ifadesini buluyor. Çalışırken, bir iş üretirken güzel şeyler meydana getiririz. Kendi kabiliyetimizin sınırlarını en iyi bir noktaya taşırız. Yaptığımız işin yanında bir de insanın insan yönüyle ilgili de yapmamız gereken birçok iş var. En yakınımızdan başlayarak çevremizde olup bitenler hakkında bilgi sahibi miyiz? Başkalarının dertleri, problemleri bizi ilgilendiriyor mu? Yani kendi işlerimizi yaparken başkalarının dertleriyle de ilgilenebiliyor muyuz? Birine yardım etmek, birinin sorununu çözmek bizi mutlu ediyor mu? Akşam olup yatarken kendimize "Ben elimden geleni yaptım" diyebiliyor muyuz? Yoksa bencillik ruhumuzu sarmış olarak mı yaşıyoruz? Oysa yardımlaşmak en insani bir görev. Fakat bu unutulmaya yüz tuttu.
Çağımızda gelenekler ve görenekler zayıfladı. Sanki dünya vatandaşı olma fikri ön plana çıktı. Yani gençler ve büyükler kendi yaşadıkları küçük çevreden kurtularak büyük şehirlerin kalabalıkları arasında kayboldu. Teknolojideki hızlı değişim ve insanların iletişim dünyasındaki bilgi akışı çok çabuk olduğundan eski durağan toplumlardaki aile bağları ve büyükleri örnek alma imkanları ortadan kalktı. Herkes kendi dünyasında yalnızlaştı. İnsanlar örnek alabilecekleri büyükleri yerine bilişimin etki alanında yaşamak zorunda kaldı. Toplum olarak yine de aile bağlarımız çok güçlü. Kendi kültürümüzün ve inanç değerlerimizin bundan payı çok büyüktür.
Kimse sorumluluktan kaçmamalı. Hepimize büyük görevler düşüyor. Kimse, "Bana ne!" dememeli.Gençlerimize sahip çıkmalıyız. Onları her türlü kötü alışkanlıklardan korumalıyız. Sağlıklı gençlik bir toplumun geleceğidir.