Ne çektiyse şiddetten çekti milletim. Uygarlığa yürümeyelim diye barbarlığa savruluyoruz. Ruhu çalınıyor insanlarımızın ruhu! Bu ülkede aydınım diyenler; şiddetin, barbarlığın rüzgarının nasıl ekildiğinin, niye fırtına biçmek zorunda olduğumuzun derdinde falan değil. Dillere pelesenk etmiş özgürlük, barış edebiyatı. Özgürlük, barış adı altından şiddeti, isyanı, tepkiyi mübah gören bir anlayış. Bunu da yıkılan Sovyet Rusya Politpürosunun ajitprop biriminin(ajitasyonlu propaganda birimi) etkisiye öğrendi ve hala devam ettiriyorlar.

1128 akademisyenin bildirisi devlete karşı bu kapsamda ortaya döküldü. Tarihi eski ve acı!

Filippo Tommaso Marinetti, 1909 da Paris'te "Le Figaro" gazetesinde Fütürizm Bildirisi yayınlamıştı. Bildiride, "Bizler müzeleri, kütüphaneleri yerle bir edip ahlakçılık gibi bütün yararcı korkaklıklarla savaşacağız.' ifadeleri yer almaktadır. Bu, geçmişin bütünüyle reddi anlamına gelmektedir. Aynı bildiride "Biz dünyadaki gerçekten sağlıklı tek şeyi, yani savaşa ve ölüme götüren güzel düşünceleri yüceltiyoruz." sözleri, siyasal alanda o dönemde gelişen faşizmden yana bir tavrın da açık göstergesi olmuştur. Marinetti'nin faşizm hariç bu fütürist düşüncelerinden etkilenen Rus Velemir Hlebinikov ve Mayakovski gibi şairler de bu akıma yöneldiler. 1917 yılından itibaren Rusya'da etkili olmaya başlayan bu düşünce, Nazım Hikmet'i de oldukça etkiledi. Aslında faşizmin karşıtı olduğu halde onun şiddet edebiyatıyla ülkemizi kasıp kavuran bu komünist şairin şu dillerden düşmeyen şiirlerine dikkat edelim:

Sen de çıkar göğsünün kafesinden yüreğini;
Şu güneşten düşen ateşe fırlat;
Yüreğini yüreklerimizin yanına at!
Akın var güneşe akın!

Güneşi zapt edeceğiz, güneşin zaptı yakın!

Hava kurşun gibi ağır! Bağır bağır bağır bağırıyorum, koşun kurşun eritmeye çağırıyorum.

Deeeert çok, hemdert yok! Yüreklerin kulakları sağır…Hava kurşun gibi ağır…

Ben diyorum ki ona:Kül olayım Kerem gibi yana yana!

Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak…Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?

Fütürizmin etkisiyle birbirine zıt faşizm ve komünizm buna benzer şiirlerde yerleşti gençlerin beynine. 12 Eylül 1980 öncesi çeşit çeşit fraksiyonların edebiyatıyla kırdırıldı gençler birbirine. Vebal romanımda detaylarıyla anlattım bu acı tabloyu. Birçok eylemin sonunda yakalanan Pakize kendisine soru yönelten gazetecilere bakınız nasıl sesleniyordu romanda:

'Kapkara görüyorum sizi kapkara. Kömür gibi. Hiç acımadan sobaya atar da yakarım hepinizi. Bu ülkenin dördüncü kuvvetisiniz siz değil mi? Dün neredeydiniz pekiyi, dün neredeydiniz? Ben ve benim gibi binlerce genç devrim yolunda kan, gözyaşı, zulüm denizinde boğulmamak için çırpınırken siz neredeydiniz de şimdi bir ölümün hesabını soruyorsunuz bana? Kapkara görüyorum sizi kapkara, kömür gibi!'

İşte size eli silahlı gencin kendiliğinden bir anda ürettiği fütürist edebiyat! İyi düşünmeliyiz: Gençlerimizi fütürist edebiyatla birbirine kırdıranlar kimlerdi? Bu edebiyatın yasını güdenler bugün kimlerdir? Rüzgar ekenler kimler? Niye fırtına biçiyoruz sürekli. Görmeliyiz.

Suça karşı şiddet tedbirlerimiz var, devletimiz güçlü. Bundan kimsenin kuşkusu yok, yok da niye suç işlenmemesi için tedbir yok? Gençlerin ölüme gidişini önlemenin yolu, işsizliği yok etmektir. Silaha, mermiye giden bütçenin bunu yapabileceği kanısındayım ben. Biliyorum ki işi, yaşama güvencesi olan kimse ölümle dans etmez. İş dayanışmayı, dayanışma da dostluğu ve barışı üretir çünkü.

Özgürlük ve barışın edebiyatıyla şiddete giden gençliği, iş huzuruna kavuşturmak için yasal düzenlemeler gerekiyor. Uygarlık yolunu barbarlık ruhunu yok ederek açmak için aydın, yönetici, siyasetçi herkesin elini taşın altına koyması şart!

İşsizlik yasaktır deme noktasına gelebilmemiz lazım artık!