Tamamını okumanız umuduyla…

Bugün ABD'nin, Rusya ve İngiltere'nin hatta Fransa ve İran'ın, hatta ve hatta Kuzey Kore'nin uzun menzilli nükleer-termonükleer füzeleri, atom-hidrojen bombaları-türevleri, tek bir düğme ile bilmem kaç km'lik bir alanı yerle bir edecek gelişmiş silahları var diye…

Bugün ABD'nin, AB'nin hatta Rusya'nın sömürgelerinden yağmaladıkları ile gerçekleştirdikleri gelişmişlik düzeyi yüksek diye Türkiye'yi onlar karşısında küçümseyenlerin; Türkiye'nin gelişme adına yaptığı çalışmaları, modernizasyonu, yer altı ve yer üstü kaynaklarının kullanımını çeşitli bahanelerle iç siyasete bulayıp engel olma çabalarının, bu çabaları sergileyenlerin temel sorunu, aslında bütün tarafların temel sorunudur.

Biz olamama…

Her siyasal zeminde devletle-milletle araya konulan mesafe ciddi anlamda bir aidiyet sorunu oluşturuyor. Kendini bulmadığı siyasal düzlemde kitleler, aidiyet sorunu ile devlet-millet ikilisiyle arasına kocaman bir çizgi çekiyor. 90'lı yılların ötekileriyle 2000'lerin ötekileri gibi…

Bu tespiti, bir kenara koyarak devam edecek olursak; hatırlayın lütfen, harikulade bir birliktelik olarak başlamış Gezi Parkı eylemlerini, ileri karakol seviciler nereden nereye götürmüşlerdi. Masum ve haklı bir eylemi rayından çıkarıp ve bir de görüşme heyetine girip, yetkililerle oturdukları masaya şunları, sorun olarak sunmuşlardı:

-İstanbul'da projelendirilen Avrupa'nın en büyük Havalimanı İnşaatı -Kanal İstanbul projesi-Marmaray ve 3. Köprü projelerine bir an evvel son verilecek.

Akla ziyan bir durumdu. Mesele nereden nereye gitmiş, vatan evlatları olarak evden çıkanlar adeta vatana ihanet iksiri içmişçesine evlerine dönmüşlerdi. (Görüşmelere ait bilgileri o günkü gazete arşivlerine girmeniz halinde bulabileceksiniz)

Sizce ABD veya AB'nin başkaca herhangi bir ülkesi ya da Rusya böyle bir talebe muhatap olur muydu?

Çevre ve insan yaşamını doğrudan etkileyen sorunları önleme adına yapılan baraja, açılan madene, kurulacak santrale karşı çıkmak, başka bir şey; bu durumları terörize etmek daha başka bir şey değil midir?

Bu ülke bunca düşman çemberi içindeyken; içten içe çoğaltılacak kaosla bir şeyler ummak, yukarıda belirttiğimiz aidiyet sorununun sosyolojik olarak bitamam örneği olmaktadır.

En çok bu yüzden, iktidar muhalefet ilişkisinde 'Milli' olan ne varsaya artık zarar verir sonuçlar istemiyoruz. Bunun düzeltilmesi siyaset kurumundan öncelikli beklentimizdir. Böylesi bir durumda sadece iktidarı suçlamak ne kadar kolaycılık oluyorsa, sadece muhalefeti suçlamak da bir o kadar kolaycılıktır.

Hangi fikir ve inançta olursa olsun! Kamuda, kamu kaynaklarının kullanımında, kendini bu devlete, bu millete ait hissedemeyenlerin ilişki şekli yeniden şekillendirilmek zorundadır. Sırtını devlete yaslayarak devletin bütünlüğüne zarar verenler, ayıklanmak zorundadır. Hangi devlet düşmanını maaşıyla beslemiş ki, biz besleyelim?

Ne ki; bunu yaparken de sizinle aynı görüşte olmayan insanları da bütün olarak ihanet şebekesi olarak görmemek hayati önem taşır.

Bugün farklı siyasi görüş ve partilerden dolayı iş bulmakta, hatta işini koruyabilmekte zorluk çekenleri, bu ülkenin bu milletin bir parçası olarak görmek, anlaşılması gereken insanlarımız olarak değerlendirip hayatlarını kolaylaştırmak; devlet olmakla izah edilecek bir sonuçtur. Bu yoksa felaket var demektir. Yıllardır yırtınarak anlatmaya çalıştığımız gerçek budur. Birinin sizden farklı bir fikirde ya da partide olması, gayrimeşru görülebilecek, bir düşman ilişkisi kurulacak anlamına gelmez.

Bu toprağın çocukları, (ihanet içinde olanlar hariç) birbirinden ne kadar farklı düşünürlerse düşünsünler, birbirlerine düşman gözüyle bakamaz. Bakmamalıdırlar değil; bakamazlar! Yoksulluk içinde omuz omuza kurtuluş mücadelesi vermiş insanların çocukları, birbirini düşman olarak göremez!

Birbirini yeterince hırpaladı taraflar!

Artık yeter!

Geldiğimiz durum uzunca yıllar içinde bulunacağımız durumdur. Bu durumda milli olanlar; ulusuna, ülkesine ve insanına bağlı kalanlar ile başka ulusların emelleriyle düşman kalanların, ayrışmasından başkaca bir ayrım meşru olmayacaktır. Ya birlikte kalarak diri, Allah muhafaza ya ayrışarak 1914'e geri döneceğiz.

Güzel günlere uyanın

Hep birlikte mutlu olacağımız günlere efendim…