Bu mesleğe,
yerel gazetecilikten başlamış
ve 40 yılını vermiş
biri olarak;
basın özgürlüğü
konusunda
çok şey
söyleyebilirim...
Türkiye'de basın özgürlüğünün
kısıtlandığı 12 Mart Muhtırası ve 12 Eylül günlerini iyi hatırlarım...
12 Mart'ta ağabeyim
gazeteciydi...
12 Eylül'de de ben...
Ordu'da iki günlük
gazete vardı ve birinin
Sorumlu Yazıişleri Müdürüydüm. Diğeri ise rahmetli emekli Yarbay
Rıza Şimşek ağabeydi...
Ordu Valisi emekli Tuğgeneral
Nermi Alyanak'tı. Devlet Başkanı Kenan Evren'e
"beyaz oy" verilmesi konusunda
yayın yapmamız istendi. "Mavi" yani ret
oyu verilmesi konusunda
haberler yapılmayacaktı...
Gençlik işte. Ben itiraz edecek gibi oldum,
Sıkıyönetim Komutanı,"Çocuğum sen delirdin mi" der gibi
baktı...
Denileni yaptık...
O yıllarda, yaygın gazetelerin
sahipleri gazetecilerdi. Erol Simavi, Ercüment Karacan, Haldun Simavi ve
Kemal Ilıcak...Birincil işleri yayıncılıktı...
12 Eylül'den sonra hepsi de
gazetelerini sattı, başka işlerle uğraştı...
Sonra basın patronları,
bankacılıktan devlet ihalelerine kadar
her karlı işle ilgilenmeye başladı. Çünkü, basın
her kapıyı açan bir maymuncuk gibiydi...
Basın binaları, gökdelen gibi büyüdü. Adlarına da
"medya center" denildi...
Her şey para oldu...
Meslek değerleri ayaklar
altına alındı...
Patronlar, rant kavgasına tutuştu...
Birbirlerine demediklerini
bırakmadılar...
Öylesine güçlenmişlerdi ki
bazıları kuvvetler ayrılığı ilkesinin
birinci sırasına oturmuştu bile...
Türkiye'yi neredeyse onlar
idare eder hale gelmişti...
Buna rağmen basın dünyası
"özgürlük" tartışması yapıyordu...
40 yıllık meslek hayatımda,
12 Eylül dönemi hariç,
açıktan sansür görmedim...
Devlet sansürü yok!..
Basın patronlarının uyguladığı
bir sansür var ki
onun adı da "otokontrol"...
Bu uygulama, Amerika'da da var Türkiye'de de...
Yani, Obama'nın
Erdoğan'a basın özgürlüğü konusunda
söyleyecek fazla bir sözü yok!..