Cumhuriyetin ilk yıllarında halk sivil toplum kuruluşlarını oluşturmamıştı. Bu nedenle dayanışma ve sürekli iletişim içinde değildi. Bu durum uzun süre tek partiyle gitmemizi, ardından da Demokrat Parti kadro hareketiyle çok partili hayatımızı getirdi. Daha sonraları da farklı kadro partileri kuruldu. Ancak halkın sesinin duyulduğu bir gerçek demokrasi, kadro hareketleriyle oluşamadı. Çeşitli kadrolar kendi egolarının egemenliğindeki kişisel fikir, anlayış ve uygulamalarını hayata geçirdi sürekli.

Muhalefette kalanlar da egolarının etkisindeki münazara özellikli karşı fikirler üretmeye ve iktidarları halkın gözünden düşürmeye çalıştı. Sonuç? Siyasî gerilim, çatışma ve şiddet…Ardından öğrenci olayları, sokak hareketleri ve ihtilaller eliyle kurulan siyasî vesayet…

Kadrolar söz sahibi olunca, halka taraf olmaktan başka çare kalmıyor, bu da ister istemez kamplaşmaları getiriyordu. Sosyolojik bir olaydı bu. Aklın yolu bir diyemiyorduk milletçe bir türlü. Siyasî çatışma geleneği günümüze dek sürdü geldi. Hala da sürüyor. Halka model olması gerekenler karşıtını yıpratma tutkusuyla argo edebiyatına da sapıyorlar. Önüne yatmak, şerefsiz,alçak, sapık…vb. ifadeler, siyaset eleştirilerinde kol geziyor. Halkın sorunlarıyla ilgisi olmayan bu sözlerin tek amacı var:Karşıtı refüze etmek, böylece oy devşirmek… Kadro partileri var olduğu sürece de bu siyasî kirliliğin bitmeyeceği de bilimsel gerçek.

Zaman kaybetmeden kitlelerin partileşme yoluna gitmesi gerekir. Halk artık örgütlü. Odalar, dernekler, sendikalar, platformlarıyla sesini duyurabilecek durumda. Bu sivil toplum kuruluşlarının dayanışmasını sağlamak hiç zor değil. Üyeleri, kurulacak kitle partisinin de üyeleri olabilir. Buna engel bir şey yok. Kitle partisi üyeleri,oy çokluğuyla karar vermeyi ilke edinince halkın tümü memleketin idaresinde söz sahibi olur. Tepeden inme milletvekili listeleri olmaz. Bir yöremizle ilgili herhangi bir karar verileceği zaman, üyelerin oy çokluğu söz konusu olacağından keyfi yönetimler kendiliğinden ortadan kalkmış olur ki gerçek demokrasi de budur. Kitle kararı karşısında kimsenin söyleyecek sözü olamayacağından da siyasî kirlilik, ego tatmini, çatışma… dolayısıyla da şiddet tohumları kendiliğinden ortadan kaybolacaktır. Sivil toplum kuruluşları eliyle halkın tamamının üyesi olduğu partinin, yani El Ele Demokrasi Partisinin (EDEP) kurulması pekala mümkün.

Sayın Başbakanımız, geçen gün kürsüden haykırıyordu:Edep yahu edep! Evet, EDEP!Ama edebi takınmanın yolu, kitlelerin sözüne göre hareket etmektir. Dar kadroların etkisiyle tepeden inme listeler düzenleyerek kitlelerin gönlünü kıranların, böyle EDEP diye feryat etmelerinin de halka hiç inandırıcı gelmediğini buradan arz etmek isterim.Çok çeşitli konuşmalardan duydum. Halk böyle diyor. Halkın sesini iyi duymak lazım. Bu da kitle partisiyle yani el ele demokrasiyle mümkündür.

Edepli milletim, gerçek demokrasiyle herkesin edebini takınacağını düşünmeli ve EDEP' ini kurmalı artık!Artık halkın doğal örgütlenmesi tamamlanmış, EDEP demek için hiçbir engel kalmamıştır.