Bu zamanın

zeki çocuklarına
hem gıpta ediyorum
hem de onlar için
üzülüyorum...
Çocuklar,
kendi çağını
yaşayamadan
hayatın acımasız
çarkları içinde
oradan oraya
"yarış atı" gibi koşturuluyor...
3-4 yaşındaki çocuklar,
sabahın köründe
kreşe, 4-5
yaşındakiler hazırlık sınıfına
6-6.5 yaşındakiler de
uykulu gözlerle
ilkokula gitmek
için yollara düşüyor...
Çocuk gelişiminde 3-4 aylık
farkın bile önemli olduğunu
söylüyor uzmanlar...
Çocuklar sokağı
ya evlerinin penceresinden
ya da okula gittikleri servis
araçlarının camlarından
seyrediyor...
Sabah okula, akşam
eve...
Cumartesi-pazar ise
doğru kursa...
Çocuklar, sanki eski Sovyetler Birliği'nde
sabahın ilk ışıklarıyla
tarlalara götürülmek üzere
kamyonlara bindirilen
köylüler gibi...
Çocuklar, düğmeye
basıldığında çalışan
robot mu?..
Bugün de
TEOG sınavı var...
Çocukların heyecanı bir yana
aileler daha çok bunalımda...
Dün oğlu TEOG sınavına giren
bir arkadaşım,
"Nedir bu çocukların çektikleri?" dedi. Sonra da
ekledi: "Ana rahmine düşmelerinden beri çocuklar koşturuyor"
Sevdim bu lafı...
Ve kendi kendime sordum...
Bu kadar imkan ve koşuşturma içinde
yeni eğitim sisteminde yetişip de
dünya çapında ödül almış
kaç Türk var?..
1957 yılındaki eğitimle Türkiye'de liseyi bitirip,
Amerika'da 24 yaşında profesör olan
Oktay Sinanoğlu gibi mesela...
Ya da Mardin'in bir köyünde
okuma-yazma bilmeyen bir ailenin
7. çocuğu olarak dünyaya gelen
ve İstanbul Tıp Fakültesi'ni bitirdikten sonra
Amerika'da eğitimini tamamlayıp
başarılı çalışmalara imza atan
Nobel ödüllü Prof.Dr. Aziz Sancar gibi...
Var mı söyleyin var mı?..
Bırakın Allah aşkına!..
Çocuklara eziyet etmeyin!..