Tarih diyor ki bunalım, karanlık, kaos… üstüne çöktüğü zaman kendini aydınlatacak bir ışık arar halk. Ardında yılmadan yorulmadan yürüyeceği liderleri böylece ortaya çıkarır bağrından. Çanakkale direnişi içindeki ruhuyla Gazi Mustafa Kemal'in ardına düşmedi mi, oradan da Kurtuluş Savaşı'na yürümedi mi? Bu savaşı kazandıktan sonra da bizi cumhuriyete götüren liderin hatırını baş üstünde tutmadı mı? Var mı bu tarihî gerçeği inkar edebilen?

1980 öncesindeki sağ sol çatışmaları darbeyle sonuçlanınca, üç yıllık darbe yönetiminin referansına rağmen, yeni bir ekonomik hamle ve dünyaya açılarak ilerleme vaat eden merhum Özal'ı tek başına iktidara getirmedi mi halk? Ondan sonra gelen soygunlar, hortumlamalar ve vesayetçi yönetim anlayışıyla bizi 2001 krizine kadar getirenleri tasfiye edip Erdemliler Hareketinin liderini tek başına iktidara getirmedi mi? 14 yıldır da oylarıyla sahiplenmiyor mu onu?

Kaos ortamını yok eden bu lideri yıpratmak isteyenleri hiç ciddiye alıyor mu halk? Onun ardından ayrılanlar bir bir siyaset sahnesinden silinmedi mi? Aralarında parti kuranlar da oldu, tuttu mu?

Şimdi deniyor ki yol arkadaşlarını harcıyor, son olarak da kendi referansıyla gelen genel başkanı harcadı? Öyleyse niye yol arkadaşları, liderlerinin kişisel hırsıyla harcandıklarını düşünüp onun yanlışlarını gerekçeleriyle anlatıp millete gidemiyorlar? Sayıları da bayağı çoğaldı, bir araya gelip alternatif yönetim projesi ortaya koyarak halka sunsalar ya! Niye suskunlar?

Ana muhalefet lideri diyor ki yüzde 49.5 oyla iktidara gelen bir Başbakan, bir kişinin iradesiyle görevinden ayrıldı. Gerçek bu mu yani? Bu zamana kadar alınan oy oranlarının tümü halkın 2002 seçimlerinde ardına düştüğü lidere ait. Şu anda Sayın Davutoğlu, sizin konuşmalarınızın benzerini niye yapmıyor da kimse Cumhurbaşkanımla arama fitne sokamaz diyor? Liderlik hangi güçle, nasıl oluşur sorusunun en güzel cevabı Sayın Başbakan'ın bu beyanında açıkça görülmüyor mu?

Sayın Cumhurbaşkanı tarih içinde ruhunu iyi tanıdığı milletinin hızlı icraat istediğini, bunun için de bir orkestra içinde elinde çubukla hatalı notaya basmayı önleyebilen bir tane şef olabileceğini biliyor ve diyor ki başkanlık sistemi.

Başkanlık sistemi, hatalı notaya basmayı önleyen şefin milletin seçtikleri vekillere, dolayısıyla halka sorumlu olmasını sağlar. Bu sistemde, halkın doğal örgütlenmesi sivil toplum kuruluşları aracılığıyla vekillerini kendi bölgelerinde seçerek güçlü meclisi oluşturmalıdır. Yani dar bölge sistemiyle seçilen halkın gerçek temsilcileri, başkan liderliğindeki yürütmeyi denetlemesi gerekir. Böylece yönetim iradesi tabana yayılır ki gerçek demokrasi de budur.

2002'den beri Erdemliler kadro hareketiyle oluşan AK Parti, tabandan hareket eden bir kitle partisi olmasa da bence muhalefete göre daha demokratik bir icraatı ortaya koyuyur. Son seçimlerde de bütün sivil toplum kuruluşlarından adaylarıyla ilgili görüş istemişti. İstişare ve istihbarat sistemiyle halka ters düşmeyecek tercihlerle hareket ettiklerinin göstergesi bu.

MHP'den aday Sayın Akşener'in de liderliğiyle halkta karşılık bulduğunu görüyorum. Tabanın nabzıyla yürüyor çünkü. Ancak başkanlık sistemine karşı çıkmaması ve halkın en çok oy verdiği bir zamanlar kendinin de içinde yer aldığı Erdemliler Hareketinin liderini yıpratacağım diye mevcut muhalefet başkanları gibi inandırıcılıktan uzak boş sözler sarfetmemesi gerekir. 2001 bunalımından çıkan liderin politikalarını karalamakla onu 14 yıldır bağrına basan halka ters düşmemeli, iyi işler yapıldı ama yetmez, daha iyisi şu(!) diyebilmelidir. Bunu yapabilirse şimdiki zavallı muhalefet başkanlarının durumuna düşmez, ciddiye alınır, belki de büyük birçoğunluğun teveccühünü kazanır. Milletin istediği muhalefet başkanı değil, lideridir.

Sayın Akşener'in, AK Parti'ye inanmış milyonlara daha iyisi bu dedirtecek güç göstermesi gerekir. Onun yeni bir muhalefet anlayışıyla kitlelerin sesi olmasını dilerim. Gerçekten… Niye? Halk böyle istiyor diye! Halk lider olabilme gücü gösterenleri ciddiye alıyor, tarih boyunca böyle oldu geliyor!