Dünyaya geldiğim anda

Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece

Üstat Aşık Veysel, böyle tarif ederek ne güzel anlam vermiş insan ömrüne.
O iki kapı arasında nefes aldıkça, her gün yüzlerce küçük kapıyla yüz göz oluyoruz.
Aşina olduklarımız, yeni tanıştıklarımız, tanışacaklarımız…
Bazen ellerimizle kibarca açıp, bazen elimizin tersiyle ittiğimiz.
Menteşesiyle ayakta durmaya çalışan; değeri fark edilmeyen kapılar.
Aslında o kadar anlamlı ki; onları hep görüntüsüyle gözlemler ve değerlendiririz.
Her gün sürekli kullandığımız kapıların, bize göre hiç değeri yok sanki.
Oysa farkında değiliz, kapıların üzerimize yüklediği etkilerin.
Gerçekten istesek de hayatımızdan atılamayacak olan kapılar üzerine çok şey söylenebilir.
O kapı önleri yok mu; bir de kapılarla özdeşleşen eşikler…
Duyguların yoğun yaşandığı, sevinç ve hüzünlerin zirveye taşındığı küçük yaşam alanlarıdır oralar.
Kapılar, sessiz ve sakin takip eder kendisine temas edenleri.
Kapıları açıp kapatma tavrımız bile, bizlerin genel tutumunu ele veriyor aslında.
Öfkeli tavırların şiddetine maruz kalan, masum kapılar.
Kulaklarımıza aşina söz 'Dikkatli ört ki bir daha açmaya yüzün olsun.'
Ne kadar büyük anlam taşıyor değil mi?
Gelenin açtığı, gidenin kapattığı kapılar.
Onları sadece güvence aracı görürsek, inanın eksik kalır.
Beklentilerin ilk ayağı kapılar, sevinçlerin ve üzüntülerin ilk tanıklarıdır.
Ayrılıklar, kapılar üzerindeki eşikte yaşanmaz mı?
Peki ya kavuşmalar,kucaklaşmalar ve buluşmalar…
Bir yandan insanları sevindirirken, bir yandan hüzünlendiren kapılar.
Ah bir dilleri olsa da konuşsalar keşke…
Mekanı bir yere konumlandırılmayan kapılar yok mu, elbette var.
Kalp kapısı, gönül kapısı…
Elle tutulmayan hissedilen, soyut gibi gözüken, ama aslında somut kapılardır onlar.
Onların değeri ise hiçbir zaman tartışılmaz.
Gönül kapıları açık olursa, insan ve yaşam anlam kazanıyor.
Kalp ve gönül kapılarımızın açık olması dileğiyle…