İnsanoğlu yapılması gerekenlerin yapılmasını Allah'a havale, yapılmaması gerekenlerin faturasını da şeytana fatura ederek hem görevden kaçmanın hem de cezadan kurtulmanın kolayını bulmuş aklınca.

Haksızlığın, zorbalığın, zulmün karşısına sen dikilme, sen 'dur' deme de Allah dikilsin, Allah 'dur' desin, öyle mi? Yoksula, garibe sen el uzatma, sen derman olma, sen verme de 'Allah versin' öyle mi? Sen kaç, sen sin, sen kork, sen saklan, sen kendini koruma da 'Allah korusun' öyle mi? Haşa, on kere, yüz kere, bin kere haşa, Allah senin vekilin mi?

Mehmet Akif Ersoy 'Başın sıkıldı mı kafi senin o nazlı sesin:/ 'Yetiş' de kendisi gelsin ya Hızır'ı göndersin/Evinde hastalanan varsa borcudur: Bakacak./Şifa hazinesi oluk oluk akacak…' derken, dün dedeni tarif ediyordu bugün de seni.

Bu işin görev faslı; bunun bir de günah faslı var.

Suçu, günahı sen işle, herzenin her türlüsünü sen ye, günahı şeytana yükle.'Şeytana uydum' de çık işin içinden. Sefahati sen sür faturayı şeytana gönder, hesabı şeytan ödesin. Nasıl olsa adı 'günahkara/günah kumkumasına' çıkmış bir kere ve nasıl olsa günah işletmeye, fesat çıkartmaya ruhsatlı. Nasıl olsa dili yok. Nereden mi biliyorum dilinin olmadığını? Hazreti Peygamber söylüyor. Hani 'Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır' hadisi var ya işte oradan biliyorum.

Her melanetin sonunda aynı iki arsız kelime: 'Şeytana uydum!' Hayır, sen şeytana değil nefsine uydun, sen şeytana değil hırsına yenildin. Mal hırsına, makam hırsına, saltanat ve şatafat sevdasına yenildin. Sen şehvete yenildin. Hiç olmazsa o noktada adam ol ve suçu adam gibi kabul et.

Şeytan 'Allah'a asi' olmasa insanın şeytana acıyası geliyor. Dünyanın dört bir tarafında her gün işlenen yüzbinlerce günahın onun sırtına yüklenmesi, Allah'tan reva mı? Kaldı ki o Allah asisi Allah kuluna günah işletmeye Allah'tan ruhsatlı. O ruhsatı Allah o asiye onu sevdiğinden değil seni sevdiğinden, sana güvendiğinden verdi. Aklınla ve imanınla nefsine hakim olursun dedi, olmanı istedi. Şeytan değil sen sözünde durmadın, sen nefsine yenildin ve günahı şeytan değil sen işledin. Hesabı da sen vereceksin.

Hayır; sadece sen değil biz de suçluyuz toplum olarak ve biz de hesap vereceğiz senin yanında. Biz erkeği terbiye etmenin zorluğundan kadını eve hapsetmenin kolaylığına kaçtık. Biz lügatimizin içini boşalttık. Erkeğe sorumluluk yükleyen, erkeğin edepsizliğine engel ne kadar kelime varsa kaldırıp attık.

Kadına ayıp ve günah olan her davranışı erkeğe serbest kıldık. Kadında 'namussuzluk' diye nitelendirdiğimiz davranışı ötekinde 'erkekliğin şanından' diyerek normalleştirdik, hatta yücelttik. Kadının alın karasını erkeğin el kiri saydık 'yıkayınca geçer' dedik.

Ve gele gele mücrimi -tecavüzcü erkeği- değil, mağduru -tecavüze, saldırıya uğrayan kadını- suçlama notasına geldik. 'Gezmeseydi, bakmasaydı, gülmeseydi, süslenmeseydi' dedik. Erkek günah işlerken güzel çirkin ayırmadığından mı yoksa güzelliğin İlahi iradenin eseri olduğunu bilmemizden mi bir tek 'güzel olmasaydı' demediğimiz kaldı. Bu gidişle korkarım ki onu dememiz de yakındır.